Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Taşınmaz Kültür Varlıkları Hukuku
 Yönünden Koruma Amaçlı
 İmar Planları

Conservation Development Plans Regarding Immovable Cultural
 Assets Law

Cüneyd ALTIPARMAK

Bu makalede, taşınmaz kültür varlıklarının korunması için yapılan imar planları ele alınmıştır. Kültür varlığı, korunması, restorasyon, projelendirilmesi, kültür alanları ve diğer ilgili kavramlara değinildikten sonra koruma amaçlı imar planının tanımı, unsurları detaylı biçimde incelenmiştir. Yazıda yargı kararlarına ve koruma kurullarının ilke kararlarına geniş biçimde yer verilmiş, koruma amaçlı imar planında olmanın getirdiği sonuçlara değinilmiştir.

Taşınmaz Kültür Varlığı, Koruma Amaçlı İmar Planı, Kültür Varlıkları Hukuku.

In this article, we will discuss development conservation plans for the immovable cultural assets. After mentioning cultural assets, conservation, restoration, projecting, culture areas and other related concepts, we will examine the definition and elements of the plan for conservation purposes in detail. We will include a wide range of court decisions and conservation boards’ resolutions. We will be finished this article with the consequences of being in the conservation development plans.

Immovable Cultural Assets, Conservation Development Plan, Cultural Assets Law.

I. Genel Olarak

Tabiat ve kültür varlıkları, toplumsal mirasımızdır. Bu mesele sorumluluk boyutunu aşmış ve zorunluluk durumuna ulaşmıştır. Birçok ülkenin anayasasında, bu mirasın korunması bir ödev olarak düzenlemiştir. İspanya Anayasası “sanat mirasının korunması” başlığı altındaki düzenlemesinde, kamu makamlarının, hukuki statüsüne ve mülkiyetine bakılmaksızın, İspanya halkının tarihi, kültürel ve sanatsal mirasını ve bunlara ait mülkiyetin korunmasını güvence altına alınmasını teşvik edeceği ve bu alandaki gelişmelerin sağlanmasına ön ayak olmayı hüküm altına almıştır (m.46). Portekiz Anayasası da benzeri bir düzenlemeyi “devletin temel görevleri” başlığı altında ele alarak, kültürel mirasın, doğanın ve çevrenin korumasını, doğal kaynakların muhafaza edilmesini devlet tüzel kişisinin en mühim meselesi olarak ele almıştır (m.9/e). Portekiz Anayasasında (m.6/1) ve İtalya Anayasasında (m.117/s) devlete benzeri mahiyette görevler yüklendiğini görmekteyiz. Alman Anayasasında ise, kültür varlıklarının korunmasının ve özellikle yurt dışına çıkarılmaması konusundaki düzenlemelerin Fedarasyonun inhisari yetkisi içinde telakki edildiğini görmekteyiz (m.73/5a). Bu konuda birçok ülkenin anayasasında bu tür düzenlemelerin olduğu, “başlangıç/giriş” kısımlarında kültürel mirasın korunmasının bir yükümlülük olarak zikredildiğini görmekteyiz1 . Yine bir çok ülkenin, bu konuda faaliyet göstermesi için kültür (işleri) bakanlıklarını ihdas ettiğini görmekteyiz2 .

1961 Anayasasının 50’nci maddesinde, “Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar” şeklinde hüküm havi iken; 1982 Anayasasında bu düzenlemenin, “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir” şeklinde ve daha geniş biçimde ele alındığını görmekteyiz (m.63). Bu kapsamda, kültür ve tabiat varlıkları bağlamındaki temel kodifikasyon olan ve çıkarılma amacı ilk maddesinde, korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlemleri ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluşunu ve görevlerini tespit etmek olarak ifade edilen, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVK) çıkarılmıştır. Bu Kanun, ilgili yönetmelikler ile uygulanma yönünden detaylandırılmıştır.

Kanunun, “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinde kültür ve tabiat varlıkları tanımlanmıştır. Buna göre, kültür varlıkları, “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklarını”; tabiat varlıkları ise, jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerleri” olarak tanımlanmıştır. (m.3/a-1 ve 2) Kültür veya tabiat varlıkları yoğunluklu olarak bir alanda bulunuyorsa buna sit alanı denmektedir. Tanımların yer aldığı maddenin müteakip bendinde sit, “tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlar” olarak ifade edilmiştir. Buna tekil olarak kültür varlığından, alan (çoğul) olarak ise kültürel sit alanından bahsedilebilecektir. Bu “alan” meselesi, korunma amaçlı imar planı bahsinin nirengi noktasını oluşturmaktadır. Taşınmaz kültür varlığı olmanın bazı sonuçları vardır3 .

Biz bu yazımızda, kültür varlıkları özelinde, kültür varlıklarının korunması amacıyla yapılan özel bir tür imar planı olan “koruma amaçlı imar planlarının” hukuki boyutunu ele almaya çalışacağız4 .

II. Kültür Varlığı ve Koruma

Türk Dil Kurumunun “Kentbilim Terimleri Sözlüğü”nde, koruma5 , kentlerin belli kesimlerinde yer alan çağbilimsel ve yapıtasarcılık değerleri yüksek yapıtlarla, anıtların ve doğa güzelliklerin -kentte bugün yaşayanlar gibi- gelecek kuşakların da yararlanması için her türlü yıkıcı, saldırgan ve dokuncalı eylemler karşısında güvence altına alınması olarak tanımlanmıştır6 . Koruma7 , taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza edilmesi, bakımı, onarımı, restorasyonu, fonksiyon değiştirme işlemlerini, taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleri ihtiva eden sürece denmektedir. (KTVK m.3/a-4). Buna göre, asli konumuz olan kültür varlıklarının korunması, taşınır, taşınmaz ve alan olmak üzere üçlü bir tasnifte ele alınabilir. Nitekim Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliği (KVİY)’nin 4’üncü maddesinin (k) bendinde, kültür varlığı, “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıkları” olarak tanımlanmaktadır. Muhafaza, kültür varlıklarının bulunduğu veya nakledileceği yerde korunmasını ifade eder (KVİY m.4/m). Buna göre, nakil edilmesi esnasında da korunma şarttır. Eser, korunarak nakledilmelidir. Nitekim Yönetmeliğin bu maddesinin müteakip bendinde, taşınmaz kültür varlıklarının gerektiğinde sökülerek korunacağı veya sergileneceği yere taşınmasının ifade edildiğini görmekteyiz. Bu durum, taşınır veya taşınmaz kültür varlıklarının tamamı için geçerlidir. Bakımın ise, Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin (b) bendinde, sadece yapının yaşamını sürdürmesini amaçlayan, tasarımda, malzemede, strüktürde (yapısal durumunda), mimari öğelerde (unsurlarında) değişiklik gerektirmeyen çatı aktarımı, oluk onarımı, boya-badana işleri gibi müdahaleler olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Onarım kavramına gelince, bundan iki türlü anlam çıkabilmektedir. Buna göre, onarım basit (yalın) olabileceği gibi nitelikli (esaslı) olabilecektir. Kanunda “onarım ve restorasyon” terkibi ile ifade edilen duruma KVİY açıklık getirmektedir. Buna göre, onarım deyiminden “basit onarım”ın anlaşılması gerektiği sonucuna ulaşmaktayız. Gerçekten, KVİY’de “esaslı onarım (restorasyon)” ifadesi kullanılmakla, esaslı onarımın restorasyon olarak ele alınması gerektiğini değerlendirmekteyiz. Buna göre, onarım (ya da müradifi olarak “basit onarım”), “Yapıların; ahşap, madeni, pişmiş toprak, taş vb. çürüyen ya da bozularak eksilen mimari öğelerin özgün biçimlerine uygun olarak aynı malzemeyle değiştirilmesi, bozulan iç ve dış sıvaların, kaplamaların, renk ve malzeme uyumu sağlanarak özgün biçimlerine uygun olarak yenilenmesini” ifade etmektedir. (KVİY m.4/c)8 . Restorasyon, yani yenileme işlemi de kültür varlığının tekil ölçekte korunmasına matuftur. Bu koruma işlemi, birçok proje süreci ile uygulama aşamalarını ihtiva etmektedir. Yukarda da arz ettiğimiz üzere “esaslı bir biçimde” yapının onarılması söz konusu olacaktır. Restorasyon süreci 3R olarak ifade edilecek ilk evreyi yani “projelendirme” aşaması ile projeye uygun olarak onarımın yapılası süreci olan “uygulama” aşamasını ihtiva eder.9 ,10

III. Fonksiyon Değiştirme

Fonksiyon, işlev, görev, kullanım biçimi anlamındadır. Buna göre, bir yapının kullanım biçiminin, yani işlevinin değiştirilmesi de bir koruma durumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramın mevzuatta tam bir karşılığı bulunmamaktadır. Fonksiyon değiştirme lafzı da aslında özel bir mahiyette restorasyon olarak kabul edilebilir. Yukarda değindiğimiz restorasyon bahsinden farklı olarak bu kere, yapının işlevinin/kullanım biçiminin değiştirilmesi de önerilmektedir. Taşınmaz kültür varlıklarında, fonksiyon değiştirme mimarlık açısından çağdaş bir koruma anlayışıdır. Bu anlayış, kullanım dışı kalmış, çağın ya da kullanıcılarının ihtiyaçlarına karşılık veremeyen yapıları yok olmaktan kurtarmaktır. Fonksiyon değişikliği özce; kültür varlıkları özelinde, yapıların estetik, sosyal ve kültürel değerlerini koruyarak, bu yapılarda kullanıcı gereksinimlerine cevap verecek şekilde, mekân konusundaki yeni ihtiyaçları yerine getirecek müdahaleleri, değişiklikleri ve tarza uygun eklemeleri ihtiva eden yeni kullanım olanaklarının ortaya çıkarılması olarak tanımlanabilir. Bunun yapılmasının, belirli kurallar içerisinde seyretmesi gerekir, bu husus mimarlık tekniğinin konusu olmasına rağmen ortaya çıkan bir kısım Yüksek Kurul kararları neticesinde, meselenin hukuki boyutu da haiz olduğunu değerlendirmekteyiz. Nitekim, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, bir kararında, koruma amaçlı imar planı onaylanmış sit alanlarında, taşınmaz kültür varlığının bulunduğu parseller dışındaki esaslı onarımların ve yeni yapılanmaların; gabari, kütle, malzeme, renk, cephe/plan/parsel tipolojisi vb. analiz örnekleri ile birlikte koruma bölge kurulunca değerlendirilerek uygun bulunan koruma amaçlı imar planı ve plan hükümleri doğrultusunda, bünyesinde KUDEB kurulmuş idarelerin izni ve denetimi ile yapılabileceğine, söz konusu uygulamalarda, kontur, gabari, fonksiyon vb. değişiklik olması halinde, konunun koruma amaçlı imar planı değişikliği teklifi olarak ilgili koruma bölge kuruluna iletilmesine, plan değişikliği onaylanıncaya kadar uygulama yapılmamasına11 ; bir başka kararında ise, vakıf kökenli anıtsal yapıların fonksiyon değişikliklerinde varsa vakfiye veya vakfiye yerine geçen hüccet, berat, ferman gibi belgelerde veya vakıf senetlerinde yazılı fonksiyonlara uyulmasına özen gösterilmesine12 dair karar tesis etmiştir.