Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Devlet Sırrı Kavramı ve İdari Yargı 
denetimine Etkisi

Şevki DAVUT

Toplumun ulusal güvenliğini olumsuz etkileyecek bilgilerin ve belgelerin açıklanmasındaki yararın, gizli kalmasındaki yarardan daha önemsiz olduğu durumlarda, idarenin bilgi verme ve bilgiyi ulaşılabilir kılma yükümlülüğünün kısıtlanmasına ilişkin bir araç olarak devlet sırrı kavramı karşımıza çıkmaktadır.

2577 Sayılı İdari Yargı lama Usulü Kanununun 20’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, “Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine” şeklindeki ifade ile 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanununun 16’ncı maddesindeki düzenleme “devlet sırrı ” kavramına vurgu yapmaktadır. Mutlak surette bilgiyi vermek ile vermemek ya da bilgiyi erişilebilir kılmak ile kılmamak arasındaki ilişkinin kamu yararı prensipleri gözetilmek suretiyle dengelenmesi gerekmektedir. Fakat söz konusu denge genel itibariyle, devlet sırrı kavramı eşliğinde bilgi vermemeye yönelik olarak bozulabilme potansiyelini taşımaktadır. Şöyle ki, devlet sırrı kavramının yasal bir tanımının bulunmaması ve hangi bilgilerin veya belgelerin devlet sırrı kapsamına gireceğinin, sayma yoluyla da tek tek belirtilmemiş olması nedenleriyle, söz konusu kavramın içinin doldurulması hususunda idarenin takdiri esastır. Bu durum, kapsam olarak sınırlarının belirlenmesi çok kolay olmayan, izafi kavramlar eşliğinde belirtilen devlet sırrının, idari makamlardan istenilebilecek her bilgiye ve belgeye karşı, bilginin ve belgenin verilmemesi bakımından kullanılması riskini de beraberinde getirmektedir. Söz konusu riskin gerçekleşmesi ihtimalinde idari yargı nın benimseyeceği tutum önem arz etmektedir.

İdari Yargı , İptal Davası , Kendiliğinden (Re’sen) Araştırma İlkesi , Devlet Sırrı , Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı .

GİRİŞ

Hukuk devleti, en kısa tanımıyla, vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylemlerinin ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır.1 Hukuk devleti, devletin, vatandaşların uyacakları kuralların belirlenmesi ve devletin iradesi ile oluşan yasal metinlerde gösterilen kurallara vatandaşların uymasını; yasalarla belirlenen bu kurallara devletin de riayet etmesi esasını hedef tutar. Özetle, hukuk devletinde, hukuka bağlılık yönünden devlet ve kamu makamları ile vatandaşlar eşitlenmiş bulunmaktadır.2

Bununla birlikte, hukuk devletinde, devletin eylemlerinin ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olması, yalnızca devletin iradesine ve inisiyatifine bırakılmamıştır. Onun faaliyetlerinde hukuka uygun hareket etmesi gerektiği genel geçer doğru olarak kabul edilmesine karşın tamamıyla da başına buyruk hareket etmesine izin verilmemiş ve devletin denetlenmesine ilişkin çeşitli sistemler geliştirilmiştir.

Genel olarak idareler, toplumun günlük ve ortak gereksinimlerini karşılamak ve bu şekilde kamu yararının sağlanması için faaliyette bulunduklarından, vatandaşların en sık karşı karşıya geldikleri organlardır. Başka bir ifadeyle; idareler, devletin görünen yüzleri, en somut tezahür biçimleridir. İdareler, toplumun gündelik ve ortak gereksinimlerini karşılamak için faaliyette bulunmalarından ötürü, kamu gücü3 denilen üstün ve ayrıcalıklı yetkilerle donatılmışlardır. Bu nedenle kamu hukuku ilişkisi niteliğindeki idari faaliyetlerde, idare ile vatandaşlar eşit pozisyonda bulunmamaktadırlar. Aksi bir düşünce, aynı zamanda kamu yararından özel yarar lehine vazgeçilmesi ve bu suretle kamu yararının gerçekleştirilememesi anlamını da taşıyabilecektir. İdare, toplumun tamamının ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla hareket ettiği için, söz konusu ilişkide üstün konumda bulunmakta ve ilgililerin iradelerine bakmaksızın, onların hukuki durumlarını etkileyen faaliyetlerde bulunabilmektedir. Zira asıl olan, kamu yararının tesis edilmesidir. Toplumun menfaatleri, özel çıkarın bir tarafa bırakılmasını gerektiriyorsa, özel çıkarın kamu menfaatlerine feda edilmesinden daha doğal bir durum olamaz. Ancak, özel yararı kamu menfaatine feda edilen bireyin bu nedenle uğramış olduğu mağduriyetinin de giderilmesi gerektiği açıktır. Hukuk devletinin gereği de budur.