Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İsviçre Federal Mahkemesi
 2. Hukuk Dairesi’nin Mirasçılık Belgesi 
Konulu Güncel Bir Kararı

A Recent Decision of the Second Civil Law Division of the
 Swiss Federal Supreme Court on the Certificate of Inheritance

Kerem ÖZ

Somut Olay

A.a. Mirasbırakan (B), 8 Şubat 2013 tarihinde ölmüştür. Kız kardeşi (C) ve 2000 yılında ölen diğer kız kardeşi (D)’nin alt soyu olan kız ve erkek yeğenleri (E), (F), (G) ve (H), mirasbırakanın yasal mirasçılarıdır. (A) ise (G)’nin, yani mirasbırakanın yeğeninin oğludur. (A), babası alt soyu lehine mirası reddettiği gerekçesiyle, kendisinin mirasbırakanın yasal mirasçısı olduğunu savunmaktadır.

A.b. Mirasbırakan, 11 Haziran 1978 tarihli vasiyetnamesinde kız kardeşi (C) ve (C)’nin eşi (I)’yı eşit miras paylarına sahip olacak tarzda mirasçı olarak atamıştır. Bunun yanı sıra, aynı vasiyetnamede kız kardeşi (D)’nin mirastan hiç pay almayacağı iradesini ortaya koymuştur.

A.c. (I), 8 Ocak 1994 tarihinde ölmüştür.

B. Pfäffikon (Zürih) Bölge Mahkemesi, 20 Mart 2013 tarihli kararı uyarınca 11 Haziran 1978 tarihli vasiyetnameyi açmıştır. Mahkeme, (C)’nin tek mirasçı olduğunu kabul etmiş ve yasal mirasçıların veya mirasbırakanın önceki tarihli bir tasarrufuna göre hak sahibi olan kimsenin itirazı saklı kalmak şartıyla kendisine mirasçılık belgesi verilebilmesini uygun görmüştür. (A)’nın bu karara karşı ileri sürdüğü istinaf talebi, Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi tarafından kabul edilmemiştir.1

C.a. Pfäffikon Bölge Mahkemesi, 6 Kasım 2013 tarihinde (C) için bir mirasçılık belgesi tanzim etmiştir.

C.b. (A), 26 Haziran 2016 tarihli dilekçeyle, Pfäffikon Bölge Mahkemesi’nden kendisi için mirasçılık belgesi tanzim edilmesini, aynı zamanda 6 Kasım 2013 tarihinde (C)’ye verilen mirasçılık belgesinin de iptalini talep etmiştir. Pfäffikon Bölge Mahkemesi, 14 Eylül 1016 tarihli kararla bu talebi reddetmiştir.

C.c. Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi, talebin reddine ilişkin bu karara karşı ileri sürülen istinaf talebini 29 Eylül 2016 tarihli kararla reddetmiştir.

D. (A), 10 Ekim 2016 tarihli dilekçeyle İsviçre Federal Mahkemesi nezdinde şikâyet kanun yoluna başvurmuş, kararın değerlendirmeler yönünden bozulmasını talep etmiştir. Talebe göre, (C)’ye verilen mirasçılık belgesinin şikâyet merci tarafından Pfäffikon Bölge Mahkemesi ve Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi yerine iptal edilmesi ve (diğer mirasçılarla) şikâyetçi (A)’ya mirasçılık belgesi verilmesi gerekmektedir. İsviçre Federal Mahkemesi, ilgili mahkemelerden dosyayı teslim almış, fakat bunlarla herhangi bir yazışma yapmamıştır.

Değerlendirmeler

1.1. İsviçre Medeni Kanunu (İMK) m. 559’a göre mirasçılık belgesi, veraset vesikası veya veraset senedi diye de isimlendirilen belgenin hazırlanması, çekişmesiz yargı işidir.2 Davaya konu ihtilaf malvarlığıyla ilgili olup, mali menfaatlere ilişkindir [Federal Mahkeme Kanunu (FMK) m. 72/1].3 Zürich Kantonu Yüksek Mahkemesi’ne yöneltilen beyanlar uyarınca dava değeri 30.000 İsviçre Frangı’ndan fazladır (FMK m. 51/2 ve 74/1, b). Şikâyete konu karar, yüksek kanton mahkemesi tarafından son merci sıfatıyla verilmiştir (FMK m. 75/1 ve 2). Önceki aşamalarda yargılamaya katılan şikâyetçinin, şikâyete konu kararın bozulmasında veya değiştirilmesinde korunmaya değer menfaati vardır (FMK m. 76/1). Usulüne uygun sürede (FMK m. 100/1) ileri sürülen şikâyetin, kural olarak, incelenmesi gerekir.

1.2. Hukuk davalarında şikâyet, düzeltici bir kanun yoludur (FMK m. 107/2). Bu yüzden şikâyetçi, kural olarak, ilgili kararın bozulmasını talep etmekle yetinemez. Şikâyetçinin talebinde kararın hangi noktalarına karşı çıktığını ve İsviçre Federal Mahkemesi’nin kararı ne oranda değiştirmesi gerektiğini belirtmesi gerekir. İsviçre Federal Mahkemesi’nin kendiliğinden karar veremeyeceği durumlarda alelade bir bozma talebinin yeterli olması genel kural değil, istisnadır.4 İsviçre Federal Mahkemesi, talebin yorumlanması için şikâyetin gerekçesinden faydalanabilir.5

Şikâyetçinin asli talebi, ilgili kararın değerlendirmeler doğrultusunda bozulmasıdır. Değerlendirmeler ifadesini kullanarak, şikâyetinin gerekçesini ortaya koyduğu görülmektedir. Şikâyetçi, bu değerlendirmeler kapsamında niçin yasal mirasçı sıfatıyla gerçek ve mutlak miras hakkı sahibi olarak göründüğünü izah etmiştir. Ayrıca, istinaf talebini reddetmek ve Pfäffikon Bölge Mahkemesi’nin mirasçılık belgesini vermeyi reddettiği kararı onamak suretiyle Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin anayasal haklarını neden ihlal ettiğini açıklamıştır. Tek başına şikâyetin gerekçesine ilişkin bu açıklamalar, şikâyetçinin İsviçre Federal Mahkemesi’nden şikâyete konu kararın maddi bakımdan değiştirilmesini talep ettiği anlamına gelmez. Fakat şikâyetçi, asli talebinin olumlu sonuçlanmaması halinde, hiç olmazsa (C) için tanzim edilen mirasçılık belgesinin iptalini ve kendisine mirasçılık belgesi verilmesini talep etmiştir. Sonuç olarak, düzeltici etkiye sahip olacak talebin yasal şartları oluşmuştur.

2. Yetkili makamın mirasçılık belgesi düzenlemeyi reddetmesi, FMK m. 98 anlamında koruyucu tedbirdir.6 Bu yüzden, yalnızca anayasal hakların ihlali şikâyete konu edilebilir.7 Burada, dar şikâyet ilkesi geçerlidir (FMK m. 106/2). Bu ilke, İsviçre Federal Mahkemesi’nin yalnızca açık ve ayrıntılı biçimde ileri sürülen ve mümkün olduğu ölçüde gerekçelerle desteklenen şikâyetleri denetleyeceği anlamına gelir. Yeteri kadar gerekçelendirilmemiş talepler ile şikâyete konu edilen kararın yalnızca eleştirilmesinden ibaret beyanlar dikkate alınmaz.8 Vakıa tespitlerinin düzeltilmesi veya tamamlanması da yalnızca kanton mahkemeleri tarafından anayasal hakların ihlal edilmesi halinde gündeme gelir.9 Şikâyetçinin kendi kanaatine göre fiili ve hukuki durumu ortaya koyup buna aykırı olan kararı keyfi olarak nitelendirmesi, keyfilik yasağının ihlal edildiğinin kabulü için yeterli değildir. Bilâkis, şikâyetçinin, ilgili kararın nitelikli ve açık eksikliklerini de somut olayda ortaya koyması gerekir.10

3. Şikâyetçinin (C) için düzenlenen mirasçılık belgesini iptal ettirme ve kendisi için bu tür bir belge hazırlatma hakkının bulunup bulunmadığı tartışmalıdır.

3.1. Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi, atanmış mirasçıların yanı sıra yasal mirasçıların da mirasçılık belgesi isteme hakkına sahip olduğu yönünde bir değerlendirme yapmıştır. Fakat bu, yalnızca ilgili kimselerin terekede gerçekten ilk bakışta (prima facie) hak sahibi mirasçı olarak görünmesi halinde geçerlidir. Buna göre, eğer mirasbırakanın mirasçı atama türünde ölüme bağlı tasarrufu varsa, daha doğrusu bir tasarruf yasal mirasçılardan birinin miras hakkını ortadan kaldırıyorsa, mirasçılık belgesi düzenlenemeyecektir.

Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin açıklaması uyarınca, somut olayda mirasbırakan 11 Haziran 1978 tarihli vasiyetnamesiyle yasal mirasçılık düzenini değiştirmiş ve yasal mirasçı olan kız kardeşi (D)’yi mirasçılıktan çıkarmıştır. Vasiyetname incelendiğinde, şikâyetçinin mirasçı olarak atandığı veya hem atanmış mirasçı (I)’dan hem de mirasçılıktan çıkarılan kız kardeş (D)’den önce ölmesi halinde miras hakkına sahip olması gerektiği kendiliğinden anlaşılmamaktadır. Ancak aksi de, Pfäffikon Bölge Mahkemesi’nin yaptığı değerlendirmedeki gibi, açık değildir. Mirasçılık belgesi düzenlenirken, şikâyetçinin tereke üzerinde maddi bakımdan hak sahibi olma ihtimali denetlenemez. Pfäffikon Bölge Mahkemesi, şikâyetçinin kendisi için mirasçılık belgesi düzenlenmesi talebini bu nedenle haklı olarak reddetmiştir.

3.2. Şikâyetçi, İMK m. 483 hükmüne dayanmaktadır. Bu hüküm uyarınca mirasbırakan, terekenin tamamı veya bir bölümü için bir veya birden çok mirasçı atayabilir. Eğer atanmış mirasçı mirasbırakandan önce ölürse ve İMK m. 487 anlamında ikameli tasarruf yoksa, terekenin tamamı üzerinde tasarruf edilmemiş olabilir. Somut olayda mirasbırakan, kız kardeşi (C)’yi ayrıca yasal miras payı oranında mirasçı olarak atamıştır. Öyle ki, atanmış mirasçı atanmış değil de yasal mirasçı gibi görünmektedir. Şikâyetçi, (C)’nin bu nedenle atanmış değil, yasal mirasçı olarak dikkate alınması gerektiği kanaatindedir. Şikâyete konu karara göre, şikâyetçinin veya bir başkasının yedek mirasçı olarak atandığı vasiyetnameden anlaşılmamaktadır. Böylece İMK m. 481/2 hükmü uyarınca, tasarruf edilmeyen kısım kendiliğinden ve ilk bakışta (prima facie) yasal mirasçılara kalacaktır. Atanmış yasal mirasçının bu paya ayrıca katılıp katılmadığı, diğer yasal mirasçıların mirasçı statüsünün tespiti bakımından önem arz etmez. Şikâyetçi, Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin içtihat ve öğretiye yaptığı atıfların isabetli olmadığı kanaatindedir.

Şikâyetçi, aynı şekilde önceki aşamalardaki mahkemeler tarafından yapılan, (D)’nin mirasçılıktan çıkarıldığı ve bundan dolayı mirasbırakandan veya atanmış mirasçıdan önce ölmesi halinde alt soyunun mirasçı olup olmayacağının belli olmadığı yönündeki değerlendirmeye de karşı çıkmaktadır. Ayrıca şikâyetçi, Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin İMK m. 478/2 uyarınca mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun yalnızca çıkarılanın kendisiyle ilgili olduğu ve bundan dolayı başka bir ölüme bağlı tasarruf olmadan alt soyunun ilk bakışta mirasçı olacağı yönünden değerlendirmesinin yanlış olduğu düşüncesindedir. Mirasbırakanın şikâyetçiyi veya kök başını mirasçılıktan çıkardığı, şikâyete konu karardan anlaşılmamaktadır. Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi, mirasbırakanın yasal mirasçılık düzenini istemediğine ilişkin herhangi bir ikameli tasarruf da tespit etmemiştir. Bilâkis, bunun tersi olduğu kabul edilmelidir. Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin, alt soyun miras hakkı bulunup bulunmadığına ilişkin ileri sürdüğü belirsizlik gerçekçi değildir. Çünkü mirastan çıkarılmanın vasiyetnameden doğrudan anlaşılması gerekir. Eğer vasiyetnameden yasal mirasçıların mirasçılığı ilk bakışta anlaşılamıyorsa, resmi makamın yasal mirasçıların miras hakkını sorgulama yetkisi yoktur.

Şikâyetçi, bundan başa bir de, boşa çıkan miras payının sağ kalan atanmış mirasçıların payına eklenmesinin yalnızca hiçbir yasal mirasçının olmadığı veya mirasbırakanın atanmış mirasçıların yanında yasal mirasçıları da mirasçılıktan çıkarmış olduğu ya da en azından dolaylı olarak da olsa ikame bir tasarrufta bulunulduğunun delil araştırması yapmadan vasiyetnameden ilk bakışta anlaşılamadığı hallerde mümkün olacağını iddia etmiştir. Şikâyetçi, kanton mahkemelerinin bu konuda “geleceğe ilişkin spekülatif araştırmalar” yaptığını ileri sürmüştür. Ayrıca bu mahkemeler, mirasçılıktan çıkarılan kız kardeşin eski hukuk uyarınca doğuştan gelen saklı payı olduğu ve bunu ortadan kaldıran kanun değişikliğinin İsviçre Medeni Kanunu Uygulama Hükümleri m. 1, 3 ve 4 ışığında geriye yürümeyeceğini reddetmektedir. Şikâyetçi, tüm bu gerekçelere dayanarak, yasal mirasçı olduğunu ve mutlak miras hakkı sahibi olarak göründüğü sonucuna ulaşmıştır.

Şikâyetçi, bu bağlamda keyfilik yasağı (Anayasa m. 9) ve iyi niyet kuralı (Anayasa m. 5) ihlalini ileri sürmüştür. Şikâyetçinin iddiasına göre Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi, (maddi) miras hukukunun emredici kurallarına riayet etmemiş ve böylece “(ön mesele olarak) maddi hukuku” ihlal etmiştir. Resmi makamlara, mirasçılık belgesini iptal etme veya o zamana kadar yok sayılan bir mirasçıya mirasçılık belgesi verme konusunda serbestlik tanınmamıştır. Eğer düzenlenen mirasçılık belgesinin yanlış olduğu anlaşılırsa, re’sen iptal edilebilir. Federal hukukta öngörülen şartlar sağlanırsa, hak sahibi gerçek mirasçı, kendisi için mirasçılık belgesi düzenlenmesine ilişkin mutlak bir talep hakkına sahip olur. Şikâyetçi, önceki safhalarda konuyu inceleyen mahkemelerin bu talebi keyfi olarak reddettiğini öne sürmüştür. Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi, mirasçılık belgesinin iptaline ekli sonraki talebini de dikkate almamıştır. Böylece, “şekli hukuk” ihlali de gerçekleşmiştir. Somut olayda önemsiz, basit bir konu söz konusu olmadığından dolayı, netice de keyfilik yasağına aykırıdır. Çünkü miras paylaştırma davasında yargılamadaki rollerin dağılımından başka, terekenin geçici olarak teslimi, mirasın fiilen keyfi biçimde paylaşılmasına ve önemli zarar ya da söz konusu değerlerin mutlak kaybına yol açabilir. Şikâyete konu karar hiçbir şekilde benimsenebilir nitelikte olmayıp, bilâkis esastan hatalıdır ve ilgili normların, öğretinin ve emsal kararların hepsini ihlal etmiştir. Yani tam anlamıyla bir hukuk garabetidir.

3.3.1. İlgililere bildirilmesinden itibaren bir ay dolduktan sonra yasal mirasçılar veya önceki tarihli bir tasarruf sebebiyle hak sahibi olan kimse açıkça itiraz etmemişse, atanmış mirasçılara talepleri üzerine resmi makam tarafından kendileri için belgenin geçersizliğine veya mirasçılığa ilişkin dava açma hakkı saklı kalmak üzere mirasçı olduklarına dair belge düzenlenir (İMK m. 559/1).

3.3.2. Mirasçılık belgesi, içinde adı yazılı kimselerin mirasbırakanın mirasçısı olduğunu gösteren resmî belgedir. Mirasçılık belgesi, adı yazılı kimselere tereke değerlerini teslim alma ve bunun üzerinde tasarrufta bulunma konusunda geçici bir hak tanır.11 Mirasbırakanın ve öldüğü günün ayrıntılı biçimde belirtilmesi dışında, İMK m. 473 hükmü uyarınca intifa hakkı sahibi sağ kalan eş de dahil olmak üzere bütün mirasçıların açık ve eksiksiz tarifi, mirasçılık belgesinin zorunlu içeriğini oluşturur.12 Mirasçılık belgesi verilmesi talebi yalnızca atanmış değil, aynı zamanda -İMK m. 559/1’ün lafzına karşın- yasal mirasçılara da aittir.13 Mirasçılıktan çıkarılanın (İMK m. 478/3), mirası reddedenin (İMK m. 572) veya feragat edenin alt soyunu etkilememesi şartıyla miras sözleşmesiyle mirastan feragat edenin (İMK m. 495/3) alt soyu da mirasçılık belgesinde sayılacak yasal mirasçılar arasındadır. İMK m. 487 kapsamında yedek mirasçı, kendinden önceki asıl mirasçının bu sıfatı kazanamamış olması şartıyla atanmış mirasçıyla aynı muameleye tabi tutulur.14 Ön mirasçı ve mirası kazanması (İMK m. 489) şartıyla art mirasçı, mirasçılık belgesi talebinde bulunma hakkına sahiptir.15 Bunu yanı sıra, mirasçılık belgesinde muhtemel vasiyeti yerine getirme görevlileri, tereke yöneticileri, tasfiye memurları ve tereke temsilcilerine de değinilmesi gerekir.16 Belirli bir işlem için mirasçıların kimlik ve yetkilerini kanıtlanması gerekirse, bu adı geçenler de mirasçılık belgesi düzenlenmesini talep edebilir.17

Buna karşın, miras ortaklığından ayrılan mirasçıların bu talebi ileri sürmesi mümkün değildir. Yalnızca mirastan feragat eden (İMK m. 495) veya mirası reddedenler (İMK m. 566 vd.) değil, aynı zamanda ölüme bağlı tasarruf yoluyla açıkça mirasçılıktan çıkarılanlar (İMK m. 477 vd.) veya saklı payı dikkate alınmayanlar da bu kimseler arasında sayılmaktadır.18 Bu kimselere mirasçılık belgesinde de yer verilmez.19

3.3.3. Yetkili makamın, kimin mirasçılık belgesi düzenlenmesini talep edebileceğine ve hangi sırada ne sıfatla bu belgede adının yazılı olması gerektiğine ilişkin kararı sınırlı ve geçicidir.20 Mirasçılık belgesinin düzenlenmesi, külli halefiyete ilişkin şarta bağlı bir değerlendirmeye dayanmaktadır. Nüfus kayıtları veya aile sicilleri yardımıyla araştırması yapılan yasal mirasçılık düzeni, açılan (İMK m. 557) ve tebliğ edilen (İMK m. 558), üstünkörü bir yorumla geçersiz veya iptal edilebilir olduğu görülse bile dikkate alınması gereken21 ölüme bağlı tasarruflar, bu değerlendirmeye dayanak teşkil eder.22 Buna karşın, mirasçılık sıfatı konusunda maddi hukuka ilişkin tartışma olması, mirasçılık belgesinin düzenlenmesine engel değildir.23 Vasiyetname ve miras sözleşmelerinin nihai yorumu ve bir kimsenin mirasçı sıfatına sahip olup olmadığı sorusunu cevaplandırmak, mirasçılık belgesi düzenleyecek resmi makamın değil, hâkimin görevidir.24

Buna uygun olarak, mirasçılık belgesi etkisi bakımından açıklayıcı niteliktedir. Belgeyi düzenleyecek makamın kararı, maddi hukuk bakımından hak doğurmaz. Bu yalnızca fiili durumun belgelenmesinden ibaret olup,25 kesin hüküm değildir. İptal, tenkis, istihkak ve tespit davaları açma hakkı saklıdır.26 Nitekim, hukuk mahkemesi hâkimi miras davasına ilişkin kesin hüküm niteliğinde karar verdiğinde27 mirasçılık belgesi hak sahipliğini karinesi yaratan bir senet olarak anlamını yitirir ve hakkında kesin hükümsüz olduğun yönünde karar verilmesine gerek olmaksızın28 konusuz kalır.

3.3.4. Mirasçılık belgesi re’sen değil, yalnızca açık bir talep üzerine düzenlenir (İMK m. 559/1). Kendisi için mirasçılık belgesi düzenlenmesini isteyen kimsenin, mirasçı olduğunu inanılır biçimde ortaya koyması gerekir (kıyasen İMK m. 8). Eğer bunu yapamazsa ve yetkili makamın talepte bulunan kişinin mirasçı olup olmadığı konusunda şüpheleri giderilmezse, mirasçılık belgesi düzenlenmeyebilir.29 Salt geçici kanuni belge olarak mirasçılık belgesinde, her zaman değişiklik yapılabilir. Maddi olarak hatalı olduğu ispat edilir edilmez, düzenleyen makam tarafından re’sen veya talep üzerine geri alınıp, yeni ve düzeltilmiş haliyle değiştirilebilir.30 Bu noktada, mirasçılık belgesinin maddi bakımından doğru veya eksiksiz olmaması, maddi hukuk yönünden ortaya çıkan durumla ilgili değildir. Zira mirasçılık belgesinin düzenlenmesi aşamasında bu durum denetlenmez. Aksine yetkili makam yalnızca, dayanak teşkil eden resmî belgeye göre mirasçılık belgesini düzeltir. Örneğin ortaya çıkan bir ölüme bağlı tasarruf sonradan açılırsa veya saklanmış bir tasarruf sonradan bulunursa, belgenin bu bakımdan doğruyu yansıtmadığı söylenebilir.31 Aynı şekilde, örneğin mal rejimi sözleşmesinden dolayı fiilen terekeden söz edilemeyecek olsa bile düzenlenen mirasçılık belgesinde mirasbırakanın (mirasçısı olan) kardeşlerinin değil de, yalnızca sağ kalan eşin adının yazılı olması halinde, mirasçılık belgesinin hatalı olduğu kabul edilmelidir.32 Ayrıca örneğin art mirasçının mirası kazandığının senetle ispat edilmesi de, mirasçılık belgesinin geri alınıp düzeltilmesi için bir gerekçedir.

3.4. Federal hukuk düzenlemeleri çerçevesinde, şikâyetçinin taleplerinin gerekçeden yoksun olduğu görülmektedir.

3.4.1. Şikâyetçi, mirasçılık belgesini düzenlemeye yetkili makamın inceleme yapma yetkisinin sınırlı ve geçici olduğunu gözden kaçırmıştır. Şikâyetçi, ilk derece mahkemelerinin, yalnızca 11 Haziran 1978 tarihli tasarrufun tespit edilen içeriğine dayanarak (yasal veya atanmış) mirasçı sıfatını haiz olduğunun kesinlik kazanmadığı yönündeki değerlendirmesini sorgulamamıştır.

Şikâyetçi, bunu yapmak yerine, çeşitli norm, karar ve öğretideki görüşlere atıf yaparak maddi hukuk açısından kendisinin mirasçı olduğu sonucuna ulaştığı ve buna dayanarak mirasçılık belgesi talep edebildiği görüşünü Federal Yüksek Mahkeme’ye sunmuştur. Bu bağlamda, ikame tasarruf olmadığı hususundan, mirasçılıktan çıkarmanın kapsamına ve serbest kalan miras paylarının akıbetinden tutun kardeşlerin eski hukuka göre saklı pay talebine uzanan geniş yelpazede açıklamalar yapmıştır. Fakat şikâyetçi, belirtilen anayasal haklarının ihlal edildiği yönündeki iddiasını, mirasçılık belgesi talebinin reddedilmesini (maddi) miras hukukunun emredici kurallarının ihlaliyle bağdaştırarak, mirasçılık belgesinin ve buna ilişkin usulün hukuki niteliğini yanlış yorumlamıştır, çünkü daha önce yapılan açıklamalar çerçevesinde kanton mahkemeleri, mirasçılık belgesinin verilmesi talebini incelerken (maddi) hukuka ilişkin olguları, yani şikâyetçinin ortaya attığı türden karmaşık hukuki sorunları çözmeye çalışmamıştır. Hatta şikâyetçinin düşüncesinin aksine bunları ön mesele haline bile getirmemiştir. Hâl böyle olunca, kanton mahkemelerinin 11 Haziran 1978 tarihli vasiyetnamenin salt içeriğini aşacak biçimde, yasal mirasçı olarak (D)’nin mirasçılıktan çıkarılmış olduğu, hem (D)’nin hem de atanmış mirasçı sıfatını haiz eşi (I)’nın mirasın açılması anında sağ olmadığı ve şikâyetçinin babasının iddia edildiği üzere mirası reddetmiş olduğu olgularının maddi hukuka ilişkin hangi sonuçları doğuracağı konusunda ayrıntılı analizler yapması gerektiğini düşünürse, şikâyetçinin kendisini kandırması kaçınılmazdır. Şikâyetçi, hâlâ (C)’ye yöneltilecek bir davada hukuk mahkemesi hâkimini hukuki durumun tespiti konusunda ikna etme imkânına sahiptir.

3.4.2. Yapılan açıklamalar uyarınca, şikâyetçinin mirasçılık belgesi düzenlenmesi talebinin reddinin anayasaya aykırı olduğu yönündeki iddiası kabul edilemez. Böylece Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’nin (C)’ye verilen mirasçılık belgesinin iptali talebini yerine getirmediği ve bu sebeple şekli hukukun ihlal edildiğine ilişkin iddiası da mesnetsiz kalmıştır, çünkü iddia ettiği mirasçılık sıfatı dışında, mirasbırakanın kız kardeşi için düzenlenen mirasçılık belgesinin neden geri alınıp düzeltilmesi gerektiği konusunda başka hiçbir gerekçe belirtmemiştir. Şikâyetçinin, (C)’nin kendisine verilen mirasçılık belgesine dayanarak arada geçen zamanda aleyhine olacak biçimde tereke üzerinde tasarruf edebileceğine ilişkin endişesi de ele alınan kararın Anayasa m. 9 anlamından keyfi olduğunu göstermez. Pfäffikon Bölge Mahkemesi, vasiyetin açılmasına ilişkin şikâyetçinin de haberdar olduğu kararda, mirasçılık belgesinin düzenlenmesine daha sonra itiraz edilebileceğinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Şikâyetçi, mirasçılık belgesi verilmesine itiraz edildiğinde (İMK m. 559/1), itiraza ilişkin kendi gerekçelerini ileri sürmeye çalışmazsa sonuçlarına kendisi katlanacaktır.

4. Sonuç olarak, şikâyet gerekçeden yoksundur ve reddedilmesi gerekir. Yargılamanın bu aşamasında yapılan masraflar şikâyetçi üzerine bırakılmıştır (FMK m. 66/1). Zürih Kantonu, vekalet ücreti talebinde bulunamaz (FMK m. 68/3).

Buna göre İsviçre Federal Mahkemesi:

1. Şikâyetin reddine,

2. 2.000 İsviçre Frangı tutarındaki yargılama masraflarının şikâyetçiye yüklenmesine,

3. Bu kararın şikâyetçiye, Pfäffikon Bölge Mahkemesi’ne ve Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi II. Hukuk Dairesi’ne yazılı olarak tebliğ edilmesine karar vermiştir.

Lozan, 31 Ağustos 2017.

Kaynakça

EMMEL, Rank, Praxiskommentar Erbrecht (Abt/Weibel [Hrsg.]), 2. Aufl., 2011, Art. 559 ZGB.

JENNY, Tabea S., Die Erbbescheinigung, 2014.

KARRER, Martin/VOGT, Nedim Peter/LEU, Daniel, Basler Kommentar, Zivilgesetzbuch II, 5. Aufl., 2015, Art. 559.

PIOTET, Paul, SPR, Bd. IV/2, Erbrecht, Zweiter Halbband, 1981.

STEINAUER, Paulhenri, Le droit des successions, 2. Aufl., 2015.

TUOR, Peter/PICENONI, Vito, Berner Kommentar, 2. Aufl., 1964, Art. 559.

WOLF, Stephan/GENNA, Gian Sandro, SPR, Bd. IV/2, Erbrecht, 2. Teil, 2015.