Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İmtiyazlı Pay Sahipleri Özel Kurulu

Special Board of Preferential Shareholders

Yavuz Can ASLAN

İmtiyazlı pay sahipleri özel kurulu hakkındaki 454. madde, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) getirdiği muhtemelen en tartışmalı yeniliktir. Yine de TTK’nın bu düzenlemesi, aynı konu mülga 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nda da düzenlendiği için, köklü bir reform olarak görülmemelidir. Her iki düzenlemeye göre de imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını ihlal eder nitelikteki bir genel kurul kararı, bu pay sahiplerinden teşekkül eden özel bir kurulca onaylanmadıkça icra edilemez. Yeni düzenleme, bu kuralın uygulanmasında izlenecek mekanizmayı sekiz fıkra dahilinde ortaya koymaktadır. Mülga kanunun bazı hususlardaki sessizliği neticesinde izlenmesi gereken mekanizma öğretide tartışmalar doğurmaktaydı. Diğer yandan, konunun karmaşıklığı sebebiyle, yeni düzenleme de başka tartışmaları beraberinde getirmeye yatkındır. Bu makalede yeni düzenleme kapsamında doğabilecek doktrin tartışmaları ortaya konulacak ve çözüm önerileri sunulacaktır.

Özel Kurul, İmtiyazlı Pay Sahibi, İmtiyazlı Pay, Esas Sözleşme Değişikliği, Hak İhlali.

Article 454 setting forth the special board of preferential shareholders is arguably the most debatable new provision introduced by the Turkish Commercial Code numbered 6102 (“TCC”). Nevertheless, this provision of the TCC shall not be regarded as a radical reform as the same provision was also set out in Article 389 of the abrogated Commercial Code numbered 6762. According to both provisions, a decision of the general assembly that has the effect of breaching the rights of preferential shareholders cannot be executed unless it is approved with a decision at a special meeting to be held by the said preferential shareholders. The new provision explains in detail, with eight sub-articles, the mechanism to be pursued to apply this rule. Such a mechanism was subject to discussions among legal scholars as the former Commercial Code was silent thereon. On the other hand, the said new provision is also likely to bring about other discussions given the complexity of the issue. This paper humbly aims at pinpointing the possible scholarly disputes that may arise out of the new provision and suggests an answer to each.

Special Board, Preferential Shareholder, Preferential Share, Modification of Articles of Association, Breach of Right.

I. Giriş

İmtiyazlı pay sahipleri özel kurulu (“özel kurul” veya “İPSÖK”), imtiyazlı pay sahiplerinden teşekkül eden ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 454. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenen bir kurumdur. İmtiyaz sağlayan payların statüsünün esas sözleşme değişikliği veya sermaye artırımları sonucunda etkilenmesine karşı imtiyazlı pay sahiplerinin kullanabileceği hakları, bu hakların kullanımının hangi usûl ve şartlara tabi olduğunu ve bu hakların hukuka uygun kullanılmaması durumunda şirketin açacağı iptal davasını konu almaktadır.

6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun 391. maddesinde de ilgili bir düzenleme yer almakla birlikte konu yeteri kadar ayrıntılı düzenlenmemekteydi. Kanunkoyucunun bu tutumu bilinçli bir hukuk politikasının sonucu değildi. Bu sebeple öğretisel görüşler, kanun boşluklarının doldurulmasında ve yargı içtihatlarının şekillenmesinde etkili olmuştur.

6102 sayılı TTK’nın 454. maddesi hazırlanırken her ne kadar detaylı bir düzenlemeye gidilmiş olsa da hala bazı konularda kanun boşluklarının olduğu söylenebilir. Bu çalışmada, uygulama bakımından hala tartışmalı olabilecek hususlar incelenerek, kanunun sistematiği kapsamında tutarlı çözümler önerilmeye çalışılacaktır.

II. İmtiyazlı Pay Kavramı

İmtiyaz başkalarına tanınmayan ayrıcalıktır. Anonim ortaklık esas sözleşmesinde belirtilmek kaydıyla, yalnızca oransallık ilkesinin geçerli olduğu haklar bakımından, bazı paylar sahiplerine daha geniş yetkiler tanıyabilirler1 . Bu durumda imtiyazlı pay söz konusu olacaktır2 .

6762 sayılı mülga Ticaret Kanunu’nda imtiyazlı payın tanımı verilmemiş olmakla birlikte bu Kanun’un 401. maddesinde, “Esas mukavele ile bazı nevi hisse senetlerine kâr payı veya tasfiye halindeki şirket mevcudunun dağıtılması ve sair hususlarda imtiyaz tanınabilir” denilmekteydi. 6102 sayılı TTK’nın 478/2. maddesi ise imtiyazın tanımını vermektedir: “İmtiyaz; kâr payı, tasfiye payı, rüçhan ve oy hakkı gibi haklarda, paya tanınan üstün bir hak veya kanunda öngörülmemiş yeni bir pay sahipliği hakkıdır.”

Bu tanımın neticesinde bir hak, paya değil de kişiye tanınmaktaysa, o kişi pay sahibi de olsa, bir imtiyazlı pay söz konusu olmayacaktır3 . Burada tanınan hak, esas sözleşmede yer alsa bile, sözleşmeden doğan bir hak olacak ve pay sahipleri sözleşmesi kapsamında değerlendirilecektir. Dolayısıyla bu hakkın genel kurul kararı veya özel kurul onamı ile kaldırılması da mümkün olmayacaktır. Diğer bir ifadeyle bu tür bir hak sahibinin rızası olmadan kaldırılamayacak veya değiştirilemeyecektir4 .

İmtiyazlı paylardan doğan haklar ise sahiplerinin rızası hilafına değiştirilebileceğinden bir tür müktesep hak5 değildir. Müktesep haklar, sahibinin rızası hilafına değiştirilemeyen hakları ifade eder6 . TTK m. 452 düzenlemesinde, müktesep hakları korumak amacıyla, genel kurulun esas sözleşmenin tüm maddelerini değiştirebileceği fakat bu durumda bile müktesep ve vazgeçilmez hakların saklı olduğu ifade edilmektedir7 . İmtiyazlı paylar ise esas sözleşmeyle ihdas edilmelerine rağmen, münhasıran maliklerinin rızasının hilafına değiştirilemeyecekleri ayrıca belirtilmemişse, müktesep hak statüsüne kavuşamazlar.

İmtiyazlı payların bahşettiği ayrıcalıklar, genel kurulun imtiyazları düzenleyen esas sözleşme maddesini değiştirmesini takiben, imtiyazlı pay sahiplerinden teşkil olan özel kurulun kanundaki nisaplara uygun olarak alacağı bir ret kararı olmadıkça değiştirilebilir8 . Bu ihtimalde bazı imtiyazlı pay sahiplerinin aksi yöndeki iradesine rağmen, imtiyaz hakkının sona ermesi söz konusu olacaktır. Bunun sonucunda paydan doğan imtiyazlar bir müktesep hak teşkil etmemektedir.

İmtiyazlar ancak esas sözleşmeye konulacak bir hükümle öngörülebilir9 . Bununla birlikte esas sözleşmeyle, TTK m. 454 düzenlemesinde sağlanandan daha fazla bir koruma getirilerek, tüm imtiyazlı pay sahiplerinin onayı olmadan esas sözleşmenin imtiyazlı paylarla ilgili maddelerinin değiştirilemeyeceği yahut imtiyazları etkileyen yeni esas sözleşme maddeleri eklenemeyeceği şeklinde bir düzenleme yapılırsa, bu durumda bir müktesep hak oluşturulmuş olacaktır10 .

İmtiyazlı pay kavramının tanımı konusunda 6762 sayılı Ticaret Kanunu döneminde öğretide farklı görüşler ileri sürülmekteydi. Arslanlı, İmregün, Teoman, Bahtiyar ve Altay tarafından savunulan görüşe göre11 , bir payın imtiyazlı sayılması için anonim ortaklıktaki diğer paylara nispeten üstün haklar tanıması gerektiğinden, tüm payların aynı hakları tanıdığı bir ortaklık yapısında imtiyazlı pay bulunmamaktaydı. Şöyle ki, bu görüşe göre, TTK’da öngörülen adi paylara nispeten bir üstünlüğün olup olmadığı, bir payın imtiyazlı olarak kabul edilmesi açısından önemli değildir. “Diğer paylara nazaran üstünlük” ya da “farklılık doktrini” olarak adlandırılan bu görüşe göre, bir paya kanundaki düzenlemeye nazaran daha fazla hak tanınsa bile, diğer paylara nazaran bir üstünlüğü yoksa imtiyazlı pay sayılmayacaktır12 .

Öğretide Poroy, Tekinalp ve Çamoğlu tarafından savunulan görüşe göreyse, bir paya kanuna nazaran üstünlük tanınması halinde artık imtiyazlı bir pay söz konusuydu13 . Bu görüşe göre, kanunun sistematiğinden farklı bir yapının paylara tanınması durumunda, tüm paylar özdeş nitelikte olsalar bile, hepsi imtiyazlı pay olarak kabul edilmeliydi. Şöyle ki, paylara tanınan imtiyazlar anonim ortaklığın kanunda düzenlenen yapısı haricinde ortaklara ek haklar tanıdıkları için ayrı bir korumaya tabi tutulmak istenmekteydi. Burada imtiyaz olarak kabul gören menfaat, ortakların kanunun sistematiği dışında kurdukları yapı içinde ortaklık ilişkilerini sürdürebilmeleriydi.

6102 sayılı TTK’nın imtiyazlı payları tanımlayan 478. maddesinin ikinci fıkrasının gerekçesine bakılırsa, artık kanuna nazaran üstünlük görüşünün benimsenmiş olduğu sonucuna varılacaktır14 . Gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir: “İkinci fıkra imtiyazlı payı tanımlamaktadır. Özgün olan tanımın unsurları şöyle açıklanabilir: (1) İmtiyaz paya tanınan üstün bir haktır. Üstünlük, adî paya nazarandır. Gerçekten, 6762 sayılı Kanunda öngörülmüş, çeşitli kanunî hakların kaynağı olan bir pay (kavramı) vardır. Bu pay adî paydır.” Gerekçenin bu açık ifadesi neticesinde artık kanuna nazaran üstünlük görüşü kapsamında yorum yapılması gerektiği öğretide de ifade edilmektedir15 .

Bununla birlikte, farklılık doktrini çerçevesinden, mevcut düzenlemeye eleştiri yöneltilebilmesi hâlâ ihtimal dahilindedir. Öncelikle Gerekçe, bilimsel yoruma kaynak teşkil edebilen önemli bir yorum aracı olmasına rağmen Kanun metninin bir parçası değildir16 . Bunun yanında, Gerekçe’de imtiyazlı payın ne şekilde yorumlanması gerektiği ifade ediliyor olsa da neden bu yorum tarzının tercih edildiğinin yeteri kadar detaylı izah edilmediği ileri sürülebilir. Zira Gerekçe’de mehaz İsviçre Borçlar Kanunu’nun ilgili düzenlemelerinde kullanılan ifadelerin de adi paylara nazaran üstünlüğü ifade ettiği belirtilmekte fakat bunun haricinde teorik bir gerekçelendirme yapılmamaktadır. Bu sebeple imtiyazlı pay kavramının neden kanuna nazaran üstünlük görüşü çerçevesinde yorumlanması gerektiğine ilişkin naçizane görüşümüz aşağıda sunulacaktır.

Öncelikle, farklılık doktrini neticesinde özdeş payların imtiyazlı kabul edilmemesi, kanuna nazaran aynı türdeki üstünlük tüm paylarda mevcutsa söz konusu olacaktır. Şöyle ki; (A), (B) ve (C) grubu paylara iki oy hakkı tanınan bir anonim ortaklıkta farklılık doktrinine göre imtiyazlı pay bulunmamaktadır. Keza, bir anonim ortaklıkta (A), (B) ve (C) grubu paylara iki oy hakkı tanınmışken, (D) grubu paylara üç oy hakkı tanınmış ise, farklılık doktrinine göre (D) grubu paylar imtiyazlı sayılmalıyken17 (A), (B) ve (C) grubu paylar imtiyazlı pay sayılmamalıdır. (A), (B) ve (C) gurubu payların da imtiyazlı sayılması durumunda ise farklılık doktrini içinde kısmen kanuna nazaran üstünlük doktrini uygulanmış olacaktır. Kanuna nazaran üstünlük görüşü çerçevesinde ise bu payların da imtiyazlı pay olarak sayılması gerekmektedir çünkü kanun düzenlemeleriyle sağlanandan fazla hak sağlamaktadırlar.

Anonim ortaklık paylarının farklı üstünlükler bulundurması durumunda da bazı payların diğer bazı paylara üstünlüğü söz konusu olacağından, her grup pay diğer gruba nazaran imtiyazlı kabul edilecektir. Örneğin, itibari değerleri birbirine eşit olan (A) grubu paylar genel kurulda iki oy hakkı verirken, (B) grubu payların kârdan, (C) grubu payların ise tasfiye artığından belli bir tutarı öncelikli almaları söz konusuysa, her grup diğerine nazaran imtiyazlı olacaktır18 . Bu gibi durumlarda farklılık doktrini ile kanuna nazaran üstünlük doktrini aynı sonuca varmaktadır.

Bu tartışmanın uygulama bakımından önemi ise imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun toplanıp toplanmayacağını belirlemesidir. Farklılık doktrinine göre, tüm payların aynı hakları haiz olması durumunda, ortada imtiyazlı pay bulunmadığından, imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu toplantısı yapılmayacakken; kanuna nazaran üstünlük görüşü kapsamında imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu toplantısının yapılması gerekecektir19 . Bu ikinci durumda, imtiyazlı payları etkileyen genel kurul kararının TTK m. 421’deki nisaplarla alınmasından sonra ayrıca özel kurul tarafından TTK m. 454’te yer alan ağırlaştırılmış nisaplarla onaması da gerekecektir.

İmtiyazlı pay kavramı tanımlanırken, bu iki farklı görüş kapsamında doğacak neticelerin nazara alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu tür bir yaklaşımın, varılmak istenen sonuç belirlenerek veya totolojik bir mantık hatasına düşerek kavram tanımı yapmak olmayacağı kanaatindeyiz. Aksine, imtiyaz kavramını tanımlarken kanunun sistematiğinin ve varmak istediği amacın incelenmesi teleolojik yorum kapsamında kabul edilebilir bir yaklaşım sayılmalıdır20 . Her halde imtiyazlı pay sahipleri özel kuruluna ilişkin düzenleme, imtiyazlı pay tanımının en çok etki gösterdiği konulardan biri olduğu için, bu konu bakımından da menfaatlerin durumunun değerlendirilmesi, teleolojik yorum kapsamında meşru sayılmalıdır21 .

Kanaatimizce, farklılık doktrini kapsamında yapılacak yorumlar bazı durumlarda somut olay adaletine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin, üç farklı pay grubunun her bir grubundaki paylara iki oy hakkı tanınması durumunda, bu paylar farklılık doktrinin sonucu olarak imtiyazlı pay sayılmazsa, gruplardan herhangi birinin sağladığı iki oy hakkının bire indirilmesine ilişkin bir esas sözleşme değişikliği durumunda özel kurul toplantısı yapılması söz konusu olmayacaktır. Oysaki genel kurul gerek her grubun, gerekse de yalnızca belli bir grup payların oy hakkını bire düşürmek şeklinde bir esas sözleşme değişikliği teklifini oylayıp kabul edebilir22 . Her iki durumda da paylar imtiyazlı olarak kabul edilmezse, imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun toplanması için teknik bir gerekçe bulunmayacaktır. Bu da bazı pay sahiplerine başlangıçta tanınarak, onların şirkete girmekteki iradelerini şekillendiren hakların, bir genel kurul kararıyla sona erdirilebilmesine zemin hazırlayacaktır.

Teoman yukarıdaki örnekteki durumun bir esas sözleşmesel müktesep hak oluşturması gerektirdiğini ifade etmektedir. Aksi halde pay sahiplerinin hukuki menfaatleri yeteri kadar korunamayacak ve hak kayıplarının yaşanmasının önüne geçilemeyecektir. Yazara göre23 , “Bir anonim ortaklıkta payların tümüne eşit bir biçimde yasada öngörülenden daha fazla bir oy hakkı tanınması, bu payları ve onların bir arada toplandığı grupları ayrıcalıklı konuma getirmez. Aksine tanınan bu üstün hak her bir pay bakımından anasözleşmesel bir müktesep hak oluşturur ve bundan böyle anılan hakta ilgili malikin onayı bulunmadıkça bir kısıtlamaya gidilemez.”

Oysa ki ancak esas sözleşmedeki açık bir düzenlemeyle bir hakkın ilgili pay sahibinin iradesi olmadan kaldırılamayacağı düzenlenirse bu hak müktesep hak statüsüne yükseltilebilir24 . Esas sözleşmede bu gibi bir düzenleme olmadığı durumlarda, yalnızca tüm gruplara kanunda düzenlenen adi paylara nispeten üstün bir hak tanınmış olmasından yola çıkarak, bu haklar müktesep hak olarak kabul edilmemelidir.

Ayrıca Teoman’ın görüşü bir an için kabul edilse bile, başkaca tartışmaları gündeme getirebilir. Örneğin, farklı pay gruplarının bir bölümüne eşit biçimde ancak diğer bazılarına bunların üzerinde oy hakkı tanınması durumunda müktesep hak kurumunun neden işlemeyeceği ayrı bir tartışma konusu olacaktır. Bu durumda üstün sayılabilecek hakkın, diğer hakları içeren kısmı bakımından müktesep hak söz konusu olabilecek midir? Şöyle ki, (A), (B) ve (C) gruplarına beşer oy hakkı tanınan bir anonim ortaklıkta, her grup için beş oy hakkının müktesep hak oluşturduğu kabul edilmesine rağmen; (A) ve (B) gruplarına beşer oy, (C) grubuna ise yedi oy tanınan bir anonim ortaklıkta müktesep hak oluşmayacağı sonucuna varmak kanaatimizce güç olacaktır. Bu durumda da oy haklarının beş oya kadar olan kısmı için tüm pay gruplarına müktesep hak tanınmış olup olmadığı tartışması doğabilecektir. Her halde tüm bu tartışmalar, müktesep hakların esas sözleşmenin açık düzenlemeleri sonucu oluşturulabileceği kuralı neticesinde hukuki temelden uzak olacaktır.

Müktesep hak statüsünden faydalanılamayacak bu gibi durumlarda imtiyaz kavramı da dar yorumlanırsa25 , ilgili pay sahipleri yalnızca genel kurul kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğu iddiasıyla TTK m. 445 kapsamında iptal davasına başvurabilecektir. Bu iptal davasını açabilmek için de genel kurul toplantısında hazır bulunup olumsuz oy kullanmaları ve muhalefetlerini genel kurul tutanağına geçirmeleri gerekecektir. (A) grubu pay sahibi herhangi bir sebepten dolayı bunu yapamamışsa artık iptal davası hakkı da bulunmayacaktır. Bunun neticesinde, somut olay adaletine aykırı durumların meydana gelebileceği kanaatindeyiz. Kanuna nazaran üstünlük doktrini kapsamında ise özel kurul toplantısıyla ilgili esas sözleşme değişikliğinin uygulanmasını engellemek imkânı somut olay adaletine aykırı durumların önüne geçebilir.

Pay sahiplerinin hukuki menfaatleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir ihtimal de oy hakkı bakımından kanuna nazaran üstün nitelikte ve özdeş payların bulunduğu bir anonim ortaklıkta yapılacak bir sermaye artırımıyla, bir oy hakkını haiz adi paylar oluşturulması durumudur. Sonradan adi pay çıkarılması durumunda, ilk kuruluşta çıkarılan payların artırımdan sonra oyda imtiyazlı hale geleceği, farklılık doktrinini benimseyen yazarlar tarafından da kabul edilmektedir26 . Diğer bir ifadeyle, artırım sonrasında ortaklıkta halihazırda mevcut olan paylar imtiyazlı pay statüsünü haiz olacaktır. Bu sebepten dolayı, farklılık doktrini kabul edilirse, bu tür bir sermaye artırımı ihtimali bakımından kanuna nazaran üstün payların imtiyazlı paya dönüşmek gibi bir beklenen hakkının olup olmadığı tartışılabilir. İlerideki genel kurul toplantılarında yalnız yeni oluşacak adi payların sahipleriyle birden fazla oy hakkını haiz gruplardan birinin sahiplerinin bulunarak karar alması olasılığına karşı, bu grup pay sahipleri beklenen haklarından27 vazgeçmek istemeyebilir28 , en azından bu tür bir haklarının olduğunu iddia edebilir. Genel kurulun bu tür bir sermaye artırımından önce mevcut payların kanuna nazaran üstünlüğünü kaldırmak istemesine karşı da beklenen haklarını muhafaza etmek için ellerindeki en güçlü hukuki koruma olabilecek imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu kurumuna başvurmak isteyeceklerdir. İmtiyaz kavramının dar yorumlanmayarak bu imkanın ilgili pay sahiplerine sağlanması haklı bir menfaati korumaya yönelik olacaktır.

Diğer yandan, başlangıçta adi pay olarak çıkarılmış paylar daha sonra bir esas sözleşme değişikliğiyle diğer imtiyazlı payların haklarını haiz olursa, farklılık doktrini kapsamında tüm bu payların imtiyazlı pay statüsünü kaybettiğini kabul etmek gerekecektir. Bu durumda esas sözleşme değişikliğinin TTK m. 421/3.b düzenlemesi kapsamında sermayenin en az yüzde yetmiş beşini oluşturan pay sahiplerinin onayını gerektirmeyeceği savunulabilir29 . Zira netice itibariyle anonim ortaklıkta yeni imtiyazlı paylar oluşturulmuş olunmayacaktır. Bununla birlikte, esas sözleşme değişikliği neticesinde başlangıçta imtiyazlı olarak nitelendirilen paylar da bu niteliklerini kaybederek adi paya dönüşeceğinden, bu esas sözleşme değişikliğinin başlangıçta imtiyazlı kabul edilen payların sahiplerinden oluşan özel kurulun onamına tabi olması gerekecektir. Kanuna nazaran üstünlük görüşü kapsamında ise esas sözleşme değişikliği TTK m. 421/3’te ifade edilen nitelikli çoğunluğu gerektirecek ancak özel kurul onayına tabi olmayacaktır.

İki durum arasındaki keskin fark, başlangıçta adi pay olarak nitelendirilen payların statüsündeki iyileşmenin, diğer grup pay sahiplerinin onamına tabi olup olmayacağında yatmaktadır. Her halde, genel kurulun iradesi hangi nisapla olumlu yönde olursa olsun, bu tür bir değişikliğin fark doktrini kapsamında özel kurul onayına tabi kılınması, kanunun sistematiğiyle uyumlu sayılmayabilir.

Kanaatimizce 6762 sayılı Ticaret Kanunu döneminde öğretinin çoğunluğu tarafından benimsenen farklılık doktrinin, imtiyazın izafi bir kavram olması haricinde hukuki bir dayanağı bulunmamaktaydı. Bu sebeple, çoğunluk görüşünün lafzi ve sözlüğe bağlı bir yorum metodunu izlediği ve amaçsal yorumu göz ardı etmiş olduğu kanaatindeyiz. Aynı gerekçeyle naçizane görüşümüz, öğretide Tekinalp’in savunmuş olduğu azınlık görüşünün imtiyazlı pay kavramını tanımlamak bakımından amaçsal yoruma daha uygun olduğu şeklindedir. Bu sebeplerden dolayı 6102 sayılı TTK düzenlemeleri yorumlanırken de kanuna nazaran üstünlük görüşünün benimsenmesi gerektiği, kanunkoyucunun iradesinin de Gerekçe’de ifade edildiği üzere, aynı şekilde olduğu kabul edilmelidir.

Sonuç olarak anonim ortaklık yapısını herhangi bir şekilde etkilemek ve pay sahiplerine bir takım ek iktisadi güvenceler sağlamak için kanundaki sistemden ayrılınmışsa, bu durumda imtiyazlı paylardan söz edilmesi gerekir.

III. İmtiyazlı Pay Sahipleri Özel Kurulu

İmtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Özel kurul öğretideki bir görüşe30 göre şirketin organı değilken, diğer bir görüşe31 göreyse şirketin bir organıdır32 . Dava ehliyeti bulunmadığından davacı veya davalı olamaz33 . Yalnızca esas sözleşme değişikliği veya kayıtlı sermaye artırımı neticesinde imtiyaz hakları ihlal edilen imtiyazlı pay sahiplerinin TTK m. 454’de düzenlenen haklarını kullanabilecekleri bir kuruldur. Diğer bir ifade ile esas sözleşme değişikliği veya sermaye artırımı neticesinde yalnızca bir grup imtiyaz hakkı etkilenecekse, yalnız bu tür imtiyaza sahip pay sahiplerinin özel kurul olarak toplanması mümkündür34 . Bundan dolayı, “İPSÖK her esas sermaye değişikliğinden sonra ve/veya imtiyazlı payların haklarının ihlali halinde toplanan bir imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu olmayıp, sadece aynı imtiyaza sahip pay sahiplerinin birlikte toplandığı bir özel kuruldur35.”