Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sekülarizm ve Lâiklik Kavramları Üzerinde Etik Bakış Açısıyla Fikir ve Yorum Geliştirmek - Bir Beyin Fırtınası Örneği

Developing Ideas and Comments on Secularism and Laicism From an Ethical Point of View - An Example of Brainstorming

Çağatay ÜSTÜN

Dünya devletleri arasında yönetimsel bakış açıları içinde yer alan sekülarizm ve lâiklik kavramlarının genel bir değerlendirilme ile incelenmesi ve bu kavramların bugünün yönetim biçimlerindeki yerinin yeniden toplumlarla paylaşılması gerekmektedir. Dünya ile din devleti arasındaki farklar belirgin bir çizgi ile sınırlandırılabilir. Ancak bu çizginin akıl, mantık ve vicdan çerçevesinde geliştirilmesi, her türlü siyaset ve politikadan uzak tutulması en doğrusudur. Din, belli bir inanca ait olan ve bireyin kendi özel ibadet hakkı çerçevesinde değerlendirilebilecek bir unsurdur. Bunu devlet yönetimi veya buna bağlı unsurlar ile birlikte incelemek, özel bireysel hak ile genel toplumsal yönetim anlayışı arasındaki dengenin bozulmasına neden olabilir. Sekülarizm ve lâiklik konusunda bugün pek çok ülkenin anayasasında tanımlanan belli bir anlayış söz konusu olmakla birlikte, ülkemizde bu konu hakkındaki bakış açısı birbiri içine geçmiş ve karışmış bir haldedir. Makalemizde her iki terimin anlamları üzerinde etik bakış açısıyla fikir ve yorum geliştirmeye yönelik bir beyin fırtınası oluşturmaya çalışacağız. Bu makale sayesinde okuyucuların sekülarizm ve lâiklik hakkındaki bilgilerini yeniden değerlendireceklerini, doğruyu bulmak için düşünce süzgecinden geçmiş tarafsız yorumlardan faydalanacaklarına inanıyoruz.

Sekülarizm, Lâiklik, Etik Bakış Açısı.

The concepts of secularism and laicism, which are included in the administrative viewpoints among the states of the world, need to be reviewed through a general evaluation and the place of these concepts in today’s administrative systems to be shared once more with societies. The differences between world and religious states can be separated with a distinct line. However, development of this line within a framework of wisdom, logic and conscience and keeping it away from all types of politics and policies is the most correct approach. Religion is a matter that belongs to a certain belief and can be evaluated in relation to an individual’s own right to worship. Examining this together with state administration or components connected to it may lead to impairment of the balance between special personal rights and the understanding of general social administration. There is a certain understanding of secularism and laicism today as defined in the constitutions of many countries, but the viewpoints on this subject seem to overlap and mix with each other in our country. In our article, we will try to initiate a brainstorming to develop ideas and comments from an ethical point of view on the meanings of these two terms. We believe that owing to this article the readers will reevaluate their knowledge on secularism and laicism and benefit from impartial comments that passed through the filter of thought in finding the truth.

Secularism, Laicism, Ethical Point of View.

Sekülarizm mi, Lâiklik mi? Hangi İfade Doğru?

Bugün dünya devletlerinin bazılarında yönetim biçimleri anlamında sekülar veya lâik olarak ifade edilen kavramlara yer verildiğini, bu konuda tartışmaların devam ettiğini, dinsiz devlet olmaz ama dine dayalı olmayan bir devlet yönetimi olabilir fikri ile hareket edilerek, kimi zaman konunun çok farklı boyutlara sürüklendiğini görüyoruz.

Sekülarizm şeklinde ifade edilen kelimenin kökeni sekülar olup, incelendiğinde Fransızca séculaire (secularisme), İngilizce secular (secularism) “asra ait, dine değil dünyaya ait, dünyevî” sözcüğünden alıntı olduğu görülmektedir. İngilizce sözcük Latince aynı anlama gelen saecularis sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince saeculum “insan ömrü (arkaik), nesil, kuşak, çağ, devir, asır” kelimesinden türetilmiştir. Etimolojik açıdan lâik’in Fransızca kökenli olduğunu görüyoruz. 19. yüzyılın ortalarından itibaren önem kazanmaya başlamış bu kelime, laïque yani “kilisenin devlet yönetiminden uzaklaştırılmasını savunan kişi veya görüş” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca laïc “rahip sınıfına mensup olmayan kimse” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Geç Latince aynı anlama gelen laicus sözcüğünden evrilmiştir. Bu Geç Latince sözcük Eski Yunanca laïkós “halka ilişkin, halktan” sözcüğünden alıntıdır.1

TDK (Türk Dil Kurumu) tarafından sekülarizm ve lâiklik sıfatlarına ilişkin şu tanımlara yer verilmiştir: Sekülarizm-felsefi anlamda dünyacılık, bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti (sekülarist: dünyacılık yanlısı kimse), selüler ise yüzyıllık, yüzyılda bir olan.

TDK tarafından lâiklik Fransızca-laïque, hukuki anlamda devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması-laisizm; lâik ise, din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan şeklinde tanımlanmıştır.2 ,3 ,4 ,5

Lâiklik kelimesi hukuk dilinde ve siyasi bilimler literatüründe kendisine çok değişik ve genellikle birbirine zıt anlamlar yüklenen kelimelerden birisidir. Lâik kelimesi Latince’de “Halktan adam” demektir. Kelimenin klasik Grekçe’deki anlamı ise ferdi kişi, belirli bir şeye bağlı olmayan şeklindedir. O halde lâik, ruhban olmayan ve kilise adamlarından olmayan herkestir. Bu kelimenin asıl manası budur. Daha sonra kelimenin Fransızca kullanımında bir çeşit haddi aşma meydana gelmiş, din ve din adamlarına karşı düşmanlığı ifade etmek için de kullanılmaya başlanmıştır. Lâik kelimesinin etimolojisi üzerine yaptığımız bu kısa inceleme göstermektedir ki, lâik teriminin menşeinde dinsizlikle, din düşmanlığı ve din aleyhtarlığı ile ilgili hiçbir ilgi ve bağlantının mevcut değildir. Kısaca lâiklik: “Hayatın bütün alanlarını bu arada siyaseti, hukuku, ahlâkı, hatta ekonomiyi, kilisenin veya kutsal kitabın bakış, etki ve yetki alanından kurtarma çabası olarak tanımlanabilir.”6

Sekülarizm ve lâiklik şeklinde türetilen ve toplumsal yaşama dahil olan sekülar ve lâik kelimelerinin kullanım şekillerine bakıldığında her ikisinin de din ve olağan yaşam arasındaki iletişimi tasvir etmeye çalıştığını ve dinin dünyevî yaşamdan ayrı bir yerde olduğunu vurguladığına tanık oluyoruz. Temel anlam bu olmasına karşın, sekülar teriminde dinin devlet yönetimindeki etkisinin azaltılmasına ilişkin bir ibarenin bulunmadığına, bunun aksine lâik teriminde din etkisinin devlet yönetiminden uzaklaştırılması gerektiğine atıf yapılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti - Sekülarizm ve Lâiklik

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının ardından (29 Ekim 1923), yeni Türk devletinin yönetim, sosyal ve kültürel anlamdaki yeniden doğuşunun (Rönesansının) temellerinde yer alacak olan Türk devriminin (inkilâbının) etkili unsurlarından bir tanesi de lâiklik olarak belirlenmiştir. Teokratik bir monarşiden cumhuriyete uzanan bir yolda böyle bir ilkenin varlığı bugünün bakış açısıyla doğal karşılanmasına karşın, o dönemde bazı kesimler tarafından bir tür din karşıtlığı gibi algılanmıştır.

İslâmiyet’te bir ruhban sınıfı olmaması nedeniyle lâiklik kavramına meşrutiyet dönemine gelinceye kadar rastlanmayacaktır. Lâiklik kavramının karşılığı olarak Ziya Gökalp, din dışı anlamına gelen lâ dinî terimini, Ahmet İzzet Paşa da ruhbanla ilgili olmayan anlamında lâ ruhbanî terimini kullanmıştır.7

Türk hukuk düzeninde açıkça görünen olmasına rağmen, lâiklik nesnel bir tanıma ulaştırılamamış, kapsamı ve sınırları pozitif olarak gösterilememiştir. Koşullar gerektirdiğinden lâiklik, 1937 değişikliği ile salt terim hükmü olarak 1924 Anayasasında yer almıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarında sürdürülen bu düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin meşruiyet temelini ifade etmektedir.8

Kimi kaynaklarda Cumhuriyetin ilanından sonra kabul edilen inkilâp çalışmalarının içinde yer alan lâiklik yerine sekülarizm’in kabul edilmesinin daha doğru olacağı yönündeki telkin ve tavsiyelere objektif bir şekilde bakmak gerekmektedir. Bu konuda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşlerine başvurulması daha doğru olacaktır. Lâiklik hakkında kendi el yazısı ile açıklanan husus şudur: “Lâiklik; yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmek (yükümlenmek, üstlenmek) demektir. Buna göre düzeltiniz!”9

Görüleceği üzere, Atatürk’ün konuya olan duyarlılığı tamdır ve sekülarizm ile lâiklik arasındaki kavramsal farklardan haberdardır.

Lâik düşüncenin Türkiye’deki yaklaşık 100 yıllık birikimini Gazi Mustafa Kemal Atatürk şu sözlerle anlatır: “Türk tarihinin en eski devirlerine bakılırsa görülür ki, Türk milleti din ve inanç ile devlet ve siyaset işlerini birbirinden ayırmak gereğini ve önemini çok erken anlamıştır. Bu, büyük bir fikri gelişme eseri idi... Eski zamanlarda Avrupa’ya geçmiş Türklerden, ... istila ettikleri ülkeler halkını, dinlerini değiştirmeye zorladıkları veya din ile devleti birbirine karıştırdıkları görülmemiştir...” Fransız eski başbakanı M. Heriot’un “Paşam! Yüzyıllarca dini bir taassup içinde yaşayan bu doğu memleketinde nasıl oldu da lâikliği Türk milletine kabul ettirdiniz?” şeklindeki sorusunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle yanıtlıyordu: “Bizdeki taassup milletin ruhunda değildi. Belirli bir grubu kapsıyordu. Ben bu gerçeği gördüm. Milletimi gerçek yola yönelttim. Dini camiye, siyaseti de devlete bıraktım. Bundan sonra müspet ilimlerin ışığıyla çağdaş medeniyetin nimetlerinden faydalanmaya başladık.”10

Sekülarizm ve Lâiklik: Etik Bakış Açısıyla Fikir ve Yorum Geliştirmek

Her iki kavramı değerlendiren ve bilgi veren açıklamalara makalemizin başlangıcında değindik. Görülmektedir ki, sekülarizm ile lâiklik birbiri içinde aynıymış gibi değerlendirilmesine karşın, aslında sosyal yaşamdaki uygulamasında küçük ayrıntıları da göz önünde bulunduran temel farklılıklar vardır. Bu bilgileri doğru ve yanlışın teorik ve pratik yönünü inceleyen etik ve ahlâk açısından kısaca yorumlayacağız.

Sekülarizm ve lâiklik terimlerinin kökenlerine baktığımızda her iki kavram üzerinde farklı tespitlerde bulunmak mümkündür. Din ve dünya işlerinin nitelendirilmesi sırasında karşımıza çıkan bu iki terim esasında akıl ve vicdani bir boyutla ele alındığında tamamen belli bir dini inanış ile ilişkilendirilen konuların gündelik yaşamdaki durumlarına ait nitelendirmelerde bulunmaktadır. Dini inanış, insanın manevi yönünü zenginleştirmesi beklenen, tamamen bireyin kendi kişisel arzu ve isteğine bağlı olarak aynı kalabilen veya değişebilen bir unsurdur. İnsanın belli bir toplum ve devlet içerisinde yaşaması sırasında dini inanışının niteliğinin ve çeşidinin bir anlamı olmamalıdır. Çünkü toplumun varlığını ve düzenini bireyin inanışları etkilemez. Burada etkilenen unsur sadece nicelik olarak, o toplumda kimlerin belli bir dini inanışa sahip olduğu veya olmadığıdır. Toplumun veya devletin kimliğini oluşturacak temel yapı din veya inanış sistemlerinin bunda bit eksi bulunmamalıdır. İnanış sistemleri bir toplumun sosyokültürel yaşantısındaki zenginliğini göstermesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu nedenden dolayı, bir devletin yönetim sisteminde dini inanıştan uzak ve tarafsız bir değerlendirmenin yapılması lazımdır. Kişiye özgü inanışların veya dini ölçütlerin devletlerin içinde yaşayan bireyler tarafından bu kadar derin etkilenmemesi gereklidir. Çünkü inanışlar görecelidir ve kişi yaşamı boyunca bir veya birden fazla kez dini inanışını veya buna bağlı düşüncelerini değiştirebilir.

Devletin bireylerin inanış biçimlerinden veya dini düşüncelerinden etkilenmeden, etik ilkeleri gözeten, ahlâki davranışları destekleyen ve yeteri kadar da hukuki kurallarla, kanunlarla düzenin devamına yardım eden bir yönetim şekliyle idaresi daha doğrudur. Böyle bir yönetim sisteminin tanımında yer alacak lâik veya sekülar kavramlarının da içeriğin doğru algılanmasını destekleyici yönleri olacaktır. Ancak hiçbir zaman gerek lâik, gerekse de sekülar terimlerinin bir devlette yaşayan toplumsal bütünün temel parçası olan bireyi dindar veya din dışı nitelendirmesiyle damgalayamaya yönelik bir şekle bürünmemesi gerekmektedir. Toplumların birlik ve beraberlik içinde yaşamasının temel şartı o bireylerin etik düşünceye ve ahlâki davranışlara bağlı olan inancı, akıl ve vicdana yönelik destekleyici tavırlarıdır. Belli bir dini veya dini inanışı bireyin toplum içinde var olma gerekçesi şeklinde açıklamak bu nedenle yanlıştır.