Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İlaç Tanıtımında Etik Problemler

Nilgün SARP

GİRİŞ

İnsanoğlunun yaşam süresi ve yaşam kalitesi, bilim ve teknolojik gelişmelere paralel olarak artmaktadır. Pek çok hastalığa, sağlık teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, daha doğru ve

hızlı tanı konulabilmekte, yenilikçi ilaçlarla tedaviler etkinleştirilmektedir.

Bu gelişmeler, sağlık göstergelerinde iyileşmelere yansımaktadır. Türkiye’de artan ve yaşlanan nüfus, tüm vatandaşların genel sağlık sigorta kapsamına alınması, sağlığa ulaşımın kolaylaşması, ortalama yaşam beklentisinin uzaması ve anne/bebek ölüm hızlarının gerilemesi olumlu olarak değerlendirilebilir.

Sağlığa yansıyan bu iyileşmeler, yapılan harcamalarda artışı gündeme getirmektedir. Sağlık harcamaları içindeki önemli kalemlerden biri de ilaç harcamalarıdır. 2000-2009 döneminde kamunun ilaç harcamaları 7,9 milyar TL’den yaklaşık 16 milyar TL’ye çıkmıştır. GSYH içindeki pay %1,3-%1,4 civarında iken, 2009 yılında ekonomideki küçülmeye rağmen %1,6’ya çıkmıştır (Deloitte, 2011: 16). 2010 verilerine göre, Türkiye Avrupa’nın altıncı, dünyanın 14 üncü büyük ilaç pazarıdır (TOBB, 2011: 2).

Her bir ilacın keşfi, araştırılması ve geliştirilmesi uzun yıllar alır ve milyonlarca dolara mal olur. İlaç firmalarının başarısı ve gelirleri, geliştirdikleri ilacın pazarlanarak satışına dayandığı için, sağlık mesleği mensuplarına yapılan tanıtım etkinlikleri ilaç pazarlamasında önemli rol oynamaktadır.

Bu çalışmada Türkiye’de ilaç tanıtımlarında yaşanan etik problemler yasa ve yönetmelikler çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır.

İLAÇ NEDİR?

İlaç terimi, hastalıkların tedavisinde kullanılan ve sağlığı iyileştiren maddelere verilen genel bir isimdir.

İlaç; hastalıklardan korunma, tanı, tedavi ve fonksiyonun düzeltilmesi ya da insan yararına değiştirilmesi için kullanılan genellikle bir ya da birden fazla yardımcı madde ile formüle edilmiş etken madde veya maddeleri içeren bitmiş dozaj şeklidir (Aycan, 2009: 1).

Dünya Sağlık Örgütü ilacı, fizyolojik sistemleri veya patolojik durumları, alanın yararı için değiştirmek veya incelemek amacıyla kullanılan veya kullanılması öngörülen bir madde ya da ürün olarak tanımlamaktadır (Aycan, 2009: 1).

İlaçlar, vücutta meydana getirdikleri etki ile hastalığın kontrol altına alınmasını, iyileştirilmesini sağlayan, belirtilerini durduran, rahatlatan, ağrı ve sancıyı gideren veya bu hastalıklardan korunmayı mümkün kılan kimyasal ya da bitkisel maddelerdir.

ETİK VE AHLAK

Felsefenin bir yan dalı olan etik, insanın eylemleri, iyi-kötü, doğru-yanlış olarak nitelendirmeler ile ilgili sistematik bir düşünce etkinliğidir (Oğuz ve ark., 2005: 236).

Etik, ahlak ile genellikle eşanlamlı olarak kullanılır ve insanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallar bütününü ve başka insanların davranışlarını olumlu veya olumsuz biçimde değerlendirmekte başvurulan ölçütler bütününü ifade eder (Yıldırım, 2008: 17; Yüksel, 2001: 180).

Etik, doğruluk ve adalet kavramları altında, bir kişinin diğer kişileri etkileyen davranışlarının yanlışlığını veya doğruluğunu yargılayan standartları belirlemektedir (Mosley ve ark., 1996: 158).

Durand’a göre, insan davranışları söylemlerinde üç kavram devamlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar etik, ahlak /moral ve deontolojidir ve bazen de birbirlerinin yerine kullanılmaktadırlar. Gerçekte de ilk ikisinin tarih sürecinde birbirlerinin yerine eşanlamlı olarak kullanıldıkları görülmektedir. Kelime bilimi açısından, yunanca kökenli etik kelimesi ve latince kökenli moral kelimesi, davranışları, davranışların incelenmesini ve insan davranışları üzerine yapılan araştırmaları düşünceleri işaret eder. Yunanca kökenli “deon-deonlos” dan türeyen Deontoloji kavramı ise kuralları, görevleri ve yükümlülükleri anlatır. Bu her üç kavram da, aslında, insan hareketleri, davranışları ve karar alma konularında ışık tutar (Orhan, 2007: 14).

Etik konusunda yararcı kuramda öncü düşünür Jeremy Bentham (1748- 1832) ’dır. Bentham’a göre, insanların kararları zevk -tatmine ulaşmak ve acı -kederden uzak kalmaktır. Bentham’a göre, topluma yararlı olan her davranıştaki zevk - tatmin ve acı -keder hesaplanabilir, seçilebilir ve seçilmesi lazımdır. Burada önemli olan, bu davranış ve davranış biçimlerinin tüm topluma yararlı olacak şekilde olmalarıdır (Bentham, 2001; Orhan, 2007: 19; Guy, 2005).

Emmanuel Kant’a (1723-1804) göre, zevk ve acının ahlak ile ilgisi yoktur. Hatta ahlaklı olabilmek için, mantığa güvenerek, mümkün olabildiğince duygusal yönlerden arınmak gereklidir. Bütün insanlarda mantık vardır ve insanı insan yapan da budur. Her insan ahlak değerlerini bağımsız bir şekilde kendi belirler ve ona göre davranır. Eğer mantık bütün bireylerin ortak noktası ise, o zaman onlara saygı ile davranmak gerekir. Bu onların hakkıdır, zira mantıkları onları saygın kılar. Kant’a göre, önemli olan sonuç değil niyettir, hatta iyi niyet. Kant’a göre iyi niyet; yapılması, davranılması gerekene saygı göstererek, kendini bunların yönlendirmesine bırakmak arzusudur. Böylece ‘iyi’ ve ‘doğru’ davranışın ‘iyi niyet’ ile yapılan bir eylem, davranış olduğu düşünülür. Kant’a göre ahlak kuralları belirlenirken, evrensel, mantığın test edebileceği kurallar olması ve ahlakî bir davranış olarak tespit edilmesi ayrıca, yapılan eylemin, evrensel bir kural olduğunun farkında olunması gerekir. Bu nedenle “herkesten bu kurala uymasını isteyebilir miyiz? “sorusu sorulmalıdır (Kant, 2009; Hans, 1985).

Aristote’a göre, önemli olan her koşulda ve her zaman ahlakî davranış sergilemektir. Ona göre, spesifik iyi eylemler yoktur.

André Comte-Sponville, düşüncesinde Spinoza ve Kant’den esinlenir. Ona göre, ahlak, görev gereği yaptığımız her şeydir; etik ise, aşka, sevgiye dayanmaktadır. Ahlak, görevi baz alırken, etik, duygulardan kaynaklanır (Comte-Sponville, 2012).

Modern dönem filozofları konuya farklı açılardan bakmaktadırlar. Deleuze, Guiliani, Misrahi ‘moral’ kavramını, ‘iyi’ davranışı tanımlayan katı ve kesin hüküm ve değerler çerçevesinde uyulması, yapılması kesinlikle emredilen, örneğin, insan öldürmemeli gibi görevler olarak tanımlamaktadır.. Etik kavramını ise, gereksinmelerin mantıkî uygulamaları, örneğin, ahlak dışı kabul edilen ve insan mutluluğu ve sağlığını ilgilendiren kürtaj, ötenazi ve organ bağışlama konularını ahlaklı bir eylem gibi kabul edilebilir olarak tanımlamaktadırlar (Ricoeur, 2010; Guy, 2005).

Durkheim, Ahlak kurallarının toplumda tepki doğuran kurallar olduğunu saptamıştır. Bunu daha iyi tanımlamak için, onu ihlal etmek ile bunun yaratacağı sonuç arasındaki ilişkiye bakmak gerekir (Durkheim, 1993).

Doğrudan ilişki: Sonuç mekanik olarak o ahlak kuralının ihlalinde ortaya çıkar. Örneğin bir sağlık kuralına uyulmaz ise, bu davranış sonucu hasta olunur.

Sentetik ilişki: Eğer öldürmeme kuralını ihlal edip bir cinayet işlenirse, ömür boyu hapse mahkûm olunur. Buradaki ilişki sentetiktir. Yani burada eylem ile sonuç birbirleri ile tam ve direkt bağlı değildir. Arada başka faktörler bulunmaktadır. Bu durumda ahlakî kural söz konusudur.

Durkheim’a göre, ahlakî değer kavramı öncelikle onun bağlı olduğu ceza ile tanımlanır, böylece yasak olan bazı davranışlarda bulunulmaz. Durkheim bazı olumlu cezaların da olabileceğini kabul eder, içerisinde bir ‘mecburiyeti’ ve bunun yanında da bir ‘iyiliği’ barındıran ikili bir ahlak kavramından bahseder (Orhan, 2007: 21).

Doğan’ a göre, Ahlâk kavramı, süreç içerisinde toplumdan topluma, hatta aynı toplumdaki şahıslar arasında değişebilmektedir. Etik kavramı ise, adalet, dürüstlük yalan söylememe, başkalarına yardımcı olma gibi dünyanın her tarafında genel geçerliliğe sahip ilkeleri kapsamaktadır. Etik, ahlâk kurallarını ortaya koymaya çalışmamaktadır (Doğan, 2009: 290).

Etik kavramının önem derecesi, diğer insanlar üzerindeki etki derecesi ile doğru orantılıdır. Bir bireyin davranışının diğer bireyler üzerinde yarattığı etki, o davranışın etiğe uygun hareket ederek gerçekleşmesi noktasında o denli önem kazanır (Donnelly ve ark. 1992:. 80).