Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Aslî Müdahalenin Tarihsel Gelişimi ve Yabancı Hukuk Düzenlerindeki Durumu

The Historical Development of the Principal Intervention
and the Situation in Foreign Law Regulations

İsmet MAZLUM

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda başlı başına bir kanun hükmü ile ilk kez düzenlenen aslî müdahale kurumu, bu kanun yürürlüğe girinceye kadar hazırlanan usul hukukuna ilişkin birçok tasarıda da yer almıştır. Bu kurum, 2011 yılına kadar kanuni bir düzenlemeye sahip olmamıştır. Yabancı hukuk sistemlerinde, aslî müdahale kurumunun kanunî bir düzenlemeye kavuşturulması, Türk Hukuku’na kıyasla daha eski tarihlere dayanır. Bu nedenle, aslî müdahaleye ilişkin olarak doktrinde yer alan tartışmaların ve bu kurumun gelişme sürecindeki durumun incelenmesi , aslî müdahale kurumunun hukukumuzda uygulanması açısından büyük öneme sahiptir.

Davaya Müdahale, Aslî Müdahale, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Alman-İsviçre-Avusturya ve Fransız Hukuku.

In the Rules of Civil Procedure numbered 6100, the principal intervention which was organized for the first time by a provision of law, has also been included in many procedural designs prepared up to the time of enactment of this law. This institution did not have a legal order until 2011. In foreign legal arrangements, it is based on earlier histories than the Turkish law that the institution of the principal intervention is brought to a legal order. For this reason, the discussions in the doctrine regarding the fundamental intervention and the situation in the development process of this institution have a prescription for the implementation of the institution of the main intervention in our law.

Intervention, Principal Intervention, Code of Civil Procedure, German-Switzerland-Austrian and French Law.

GİRİŞ

Yargılama sonucunda verilen hüküm, kural olarak, sadece, yargılamanın tarafları için bağlayıcılık taşır (HMK m.303). Bu noktadan hareketle, davanın tarafları dışındaki bir üçüncü kişinin, verilen hükme karşı koyabilmesi, mümkün değildir. Ancak, bazı durumlarda, davanın tarafları dışındaki bir üçüncü kişiye, yargılamaya müdahale hakkı verilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkabilir. Bazen, görülmekte olan bir yargılamada, verilecek olan hüküm, üçüncü kişinin hakkını etkileyebilir. Bu nedenle, üçüncü kişiye, görülmekte olan bir yargılamaya müdahalede bulunmaya yönelik hukukî imkanların sağlanması, yargılama hukukumuza egemen olan ilkeler açısından, özellikle, adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkı ve usûl ekonomisi ilkelerinin işlerlik kazanması açısından büyük öneme sahiptir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda başlı başına bir kanun hükmü ile ilk kez düzenlenen aslî müdahale kurumu, bu kanun yürürlüğe girinceye kadar hazırlanan usûle ilişkin birçok tasarıda da yer almıştır. Bu kurum, 2011 yılına kadar kanuni bir düzenlemeye sahip olmamıştır. Aslî müdahalenin ayrı bir kanun hükmü ile düzenlenmiş olması kanun koyucunun bu kuruma verdiği önemi göstermektedir.

Yabancı hukuk sistemlerinde, aslî müdahale kurumunun kanunî bir düzenlemeye kavuşturulması, Türk Hukuku’na kıyasla daha eski tarihlere dayanır. Bu nedenle, aslî müdahaleye ilişkin olarak doktrinde yer alan tartışmaların ve bu kurumun gelişme sürecindeki durumun incelenmesi aslî müdahale kurumunun hukukumuzda uygulanması açısından yol gösterici olacaktır.

I. ASLİ MÜDAHALENİN TANIMI, AMACI VE ŞARTLARI

Yargılama sonunda ulaşılan kesin hüküm, kural olarak yargılamanın tarafları bakımından geçerlidir. Diğer bir ifadeyle, yargılama neticesinde verilen hükümler, esas itibariyle sadece yargılamanın tarafları bakımından hukukî sonuç doğurur. Bu nedenle, yargılamanın tarafı olmayan üçüncü kişi konumunda bulunan bir kimsenin verilen hükme karşı koyabilmesine imkân yoktur1 . Ancak, bazı durumlarda, davanın tarafları dışındaki bir üçüncü kişiye, yargılamaya, müdahale etme hak ve yetkisi verilir. Özellikle devam eden bir yargılamanın neticesinde verilecek olan hükmün üçüncü kişinin haklarını etkileyecek olması durumunda, üçüncü kişiye bu yargılamaya müdahale etme hak ve yetkisinin verilmesi hukukî bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkar. Üçüncü kişiye böyle bir yetkinin verilmesi, yargılama veya yargılamalar sonucunda verilecek olan hükmün gerçeğe uygun olmasını ve birbiri ile çelişmemesini sağlar2 . Üçüncü kişilere yargılamaya müdahale imkânı verilmesi, adîl yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkı ve usûl ekonomisi ilkelerinin işlerlik kazanması bakımından, büyük öneme sahiptir.

Yargılamanın tarafı dışındaki üçüncü kişinin, görülmekte olan yargılamaya müdahalesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu sistemi içinde düzenlenmiş bulunan aslî müdahale, fer’î müdahale ve davanın ihbarı kurumları sayesinde mümkün olabilmektedir3 .

Aslî müdahale, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, “Taraflar ve Davaya Katılan Üçüncü Kişiler” başlıklı dördüncü bölümünün, “Davanın İhbarı ve Davaya Müdahale” başlıklı üçüncü ayrımında yer alan, 65’inci maddesinde düzenlenmiştir. İlgili düzenlemede, aslî müdahale, “Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir. Aslî müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Aslî müdahale davası ise, doktrinde, bir yargılamanın konusunu oluşturan şey üzerinde, kısmen ya da tamamen hak iddiasında bulunan bir kişinin, bu iddiasını, ilk yargılamanın taraflarına ya da ilgiliye veya ilgililerine karşı, aynı mahkemede, ayrı bir dava açarak ileri sürmesi olarak tanımlanmaktadır4 .

Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile ayrıca ve açıkça ilk kez düzenlenen aslî müdahale kurumu, bu kanun yürürlüğe girinceye kadar hazırlanan usûle ilişkin birçok kanun tasarısında yer almıştır. İlgili düzenlemelerde, aslî müdahaleyi ifade etmek için, “müdahale”5 , “katılma”6 ve “bağımsız katılma”7 terimleri kullanılmıştır.

Aslî müdahale kurumunun hizmet ettiği amaçlar, usûl ekonomisinin sağlanması, çelişkili kararların verilmesinin önüne geçilmesi ve muvazaalı işlemlerin yapılmasına engel olunması şeklinde ifade edilebilir8 . Bu amaçlar, aslî müdahale kurumu açısından başlangıç ve hareket noktasını oluşturmaktadır. Aslî müdahalenin amaçlarından biri olan usûl ekonomisinin sağlanması hem Anayasa’nın 141’inci maddesinin dördüncü fıkrasında hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30’uncu maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

Aslî müdahalenin, bir diğer amacı da, mahkemeler tarafından çelişkili karar verilmesini önlemektir. Aynı konuda, hukukî yararı bulunan kimselerin, birbirinden ayrı davalar açması sonucunda, farklı kararların ortaya çıkma olasılığı oldukça yüksektir. Bu durumun yaratacağı sakınca, aynı davalıya karşı birden fazla kimsenin, aynı taleplerle dava açması ve davalının açılan bu davaları kaybetmesi halinde aynı konuda farklı kişiler lehine hüküm tesis edilmesi tehlikesidir. Bu durum, hem davalının hem de gerçek hak sahiplerinin mağdur olmasına yol açar9 . Aynı konuda aleyhte tesis edilecek birden çok mahkeme kararı, aynı zamanda öznesi bakımından adîl yargılanma hakkı bağlamında bir ihlâl meydana getirecektir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de vermiş olduğu bir kararında çelişkili karar verilmesinin adîl yargılanma hakkını ihlal ettiğini kabul etmiştir10 .

Aslî müdahale kurumu, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde yer alan, adîl yargılanma hakkının makul sürede yargılanma unsuruyla da yakından ilişkilidir. Gerçekten de, görülmekte olan yargılama ile aslî müdahale davasının birlikte yürütülüp karara bağlanması makul sürede yargılanmanın sağlanmasına hizmet eder. Nitekim, ilk yargılamanın konusu olan hak veya şey, üçüncü kişi tarafından, aslî müdahale davasında da iddia edilmekte ve ilk yargılamada yapılan iddia ve savunma diğer yargılama açısından da etki doğurmaktadır. Aslî müdahale sayesinde, görülmekte olan yargılamada verilen hükmün, diğer yargılamayı konusuz bırakma ihtimaline karşın, uzun sürecek ve sonuçsuz kalacak yargılamalar baştan önlenmiş olur. Ayrıca, adîl yargılanma hakkının bir unsuru olan, hukukî dinlenilme hakkı da, üçüncü kişinin, aslî müdahale davasını açması sayesinde yerine getirilmiş olur11 .

Aslî müdahalenin, gerçekleştirmeyi hedeflediği bir diğer amaç, muvazaalı işlemlerin yapılmasına engel olmaktır. Şöyle ki, iki taraf, gerçek hak sahibi olan kimselerin, bu haklarına sahip olmalarını ve taleplerini ortadan kaldırmak için, muvazaalı işlemler yapıp, bu işlemlere dayanarak dava açabilmekte ve gerçek hak sahibi kişilerin zarara uğramasına neden olabilmektedir. Gerçekten de, muvazaalı işlemler, gerçek hak sahibi üçüncü kişi aleyhine hüküm verilmesine yol açabilir ve verilen hüküm nedeniyle gerçek hak sahiplerinin bu haklarını kullanma imkânını sınırlandırabilir12 . Bununla birlikte, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, bir hakkın, iki kişi arasında yargılamanın konusu haline getirilmiş olmasının, üçüncü kişinin, bu hak üzerinde bir talepte bulunmasını engelleyebilmesine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır13 . Esasen, bu gibi muvazaalı işlemlere engel olunabilmesi için, görülmekte olan yargılama konusu hak veya şey üzerinde üçüncü kişinin, aslî müdahale davası açarak hak iddia etmesi sağlanmaya çalışılmaktadır14 .