Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türkiye ile İsrail Arasındaki Mavi Marmara Anlaşması’nın Türkiye’deki Ceza Yargılamalarına Etkisi

Effect of the Mavi Marmara Agreement Between Turkey and Israel to the Criminal Judicial Proceedings in Turkey

Hilal DÜZENLİ

“Türkiye ve İsrail Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması”, Mavi Marmara olayı olarak adlandırılan olay nedeniyle Türkiye’de yapılan ceza yargılamalarına ilişkin pek çok sorunu gündeme getirmiştir. Anlaşma’nın yürürlüğe girmesiyle, olaya ilişkin devam etmekte olan kovuşturmada düşme, soruşturmada ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Söz konusu yargılamalarda, Mavi Marmara gemisinin tabiiyetinin belirsiz oluşu, Türkiye’nin yargılamada dayandığı ilkeleri de tartışmalı hale getirmektedir. Bunun yanında yargılamaların akıbeti, Anlaşma’nın cezai muafiyet öngören 4. maddesinin hukuki niteliği ve anayasaya uygunluğuna ilişkin sorulara verilecek cevaplara bağlıdır.

Mavi Marmara, Türkiye ve İsrail Arasındaki Anlaşma, Kolay Bayrak Devleti, Af, Uluslararası Anlaşmaların Anayasal Denetimi.

“Procedural Agreement on Compensation Between the Republic of Turkey and the State of Israel” brought into many questions about criminal judicial proceeding in Turkey in consequence of the case called as Mavi Marmara. With the entrence into force of the agreement, the trial was dismissed and also in terms of investigation decision not to prosecute was ordered. But uncertainity of nationality of the ship Mavi Marmara also renders controversial the judiciary principles referenced by the Turkish judicial authorities. Besides result of the judgement depend on the answers which will be given to the legal character and constitutionality of 4th clause of the agreement.

Mavi Marmara, Agreement Between Turkey and Israel, Flag of Convenience, Amnesty, Constitutional Review of the International Agreements.

GİRİŞ

Kamuoyunda “Mavi Marmara” olarak bilinen ve 10 Türk vatandaşının ölümüyle sonuçlanan olay, öğretide çok yönlü tartışmalara konu olmuştur. Olayla ilgili yargılamalar devam ederken Türkiye ve İsrail devletlerinin mutabakata varmaları sonucunda, “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması”nı1 imzalamaları, hem ulusal hem uluslararası hukuk açısından pek çok sorunu gündeme getirmiş ve tartışmaları farklı bir boyuta taşımıştır.

Bu çalışmada ilgili Anlaşma,2 Türk yargı mercileri önünde devam etmekte olan ceza soruşturma ve kovuşturmasına etkisi bağlamında ele alınacaktır. Kuşkusuz konunun ceza muhakemesi sürecine etkilerinin değerlendirilmesi, uluslararası hukuk ve anayasa hukukuna ilişkin bazı meselelerin ortaya koyulmasına bağlıdır. Bu bakımdan gerektiği ölçüde anılan alanlara ilişkin tartışmalara girilecekse de uluslararası ceza hukuku çalışma kapsamı dışında kaldığından, Anlaşma’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde devam eden sürece etkileri incelenmeyecektir.

Çalışmada ilk olarak Anlaşma’nın sebebi olan konvoy hadisesinden bahsedilecektir. Bu kapsamda olaya ilişkin gerçekleştirilen yargılamalar hakkında bilgi verilecek ve Türkiye’nin yargı yetkisi sorununa ilişkin olarak Mavi Marmara gemisinin tabiiyetiyle ilgili tartışmalara değinilecektir. Ardından Anlaşma’nın ceza hukuku bakımından önem arz eden 4. maddesinin incelenmesine geçilecektir. Ceza sorumluluğundan muafiyet öngören söz konusu Anlaşma hükmünün devam eden ceza muhakemesi sürecini nasıl etkileyeceğinin ortaya koyulabilmesi için Türk ceza hukukundaki yeri, hükmün kapsamı ve hukuki niteliği; öğretideki görüşlere ve yargı kararlarına da yer verilerek ele alınacaktır. Daha sonra yargılamanın akıbetine ilişkin tespitler yapılabilmesi amacıyla hükmün anayasaya uygunluğu ve Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilirliği ihtimali değerlendirilecektir.

I. KONVOY HADİSESİ

İsrail Devleti, Hamas’ın 2006’da kazandığı seçim zaferi ve ardından 2007’de Gazze’deki kontrolünü genişletmesinin üzerine Gazze’ye seyahat ve ticaret kısıtlamalarına başlamış ve bu kapsamda 3 Ocak 2009 tarihinde Gazze sahil şeridine 20 deniz mili uzaklıkta deniz ablukası uygulamaya koymuştur.3

Söz konusu ablukayla mücadele etmek için kurulmuş olan “Özgür Gazze Hareketi” adlı uluslararası örgüt, 8 gemiden oluşan “Özgür Gazze Filosu”nu organize etmiştir. Özgür Gazze Filosu, İsrail ablukasını geçerek Gazze’ye insani yardım ulaştırmak ve uluslararası kamuoyunun dikkatini Gazze’ye çekmek için yaklaşık 40 farklı ülkeden 700 yolcuyla İstanbul ve Antalya limanlarından Gazze’ye doğru yola çıkmıştır. Gemiler hareket etmeden önce yolcuların kişisel eşyaları ve insani yardım malzemeleri Türk makamları tarafından detaylı bir şekilde aranmış ve söz konusu aramada hiçbir tür silaha rastlanmamıştır.

31.05.2010 tarihi saat 04.30 sıralarında filo İsrail karasularına 72, Gazze ablukasına ise 64 deniz mili uzaklıkta iken, İsrail Savunma Birlikleri tarafından savaş gemisi, denizaltı, zodyak botları ve helikopterlerle müdahale başlatılmış ve 6 gemi İsrail birliklerince ele geçirilmiştir.4 İsrail’in müdahalesi üç aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada gemiyle iletişime geçilerek uyarı yapılmıştır. Ardından gemilerin ele geçirilmesi emri verilerek yapılan operasyonla gemiler kontrol altına alınarak Ashdod Limanı’na götürülmüştür. Ashdod’da yolcular gözaltında tutulmuş, gemi müdahalenin izlerinden arındırılmış ve yolcular Türkiye’ye gönderilmişlerdir.5

İsrail Devleti, filonun hazırlık haberini aldığı andan itibaren diplomatik yollardan yola çıkmasını önlemeye çalışmış ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na ablukaya yaklaşması durumunda gemilere müdahale edileceği ve yolcuların gözaltına alınacağını bildiren bir mektup göndermiştir. Bu kapsamda gemiye müdahale planı da ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış ve konuya ilişkin haberler İsrail gazetelerinde yer almıştır. Ancak yine de yolcuların büyük bir çoğunluğu, Gazze’ye girişin engellenmeye çalışılacağını bekleseler de bu kadar büyük bir müdahalede bulunulmasını beklemediklerini belirtmişlerdir. Bununla birlikte video görüntülerinden Mavi Marmara gemisindeki bir grup yolcunun İsrail’in müdahalesini bekledikleri ve gemiyi savunma hazırlığı içerisine girdikleri anlaşılmaktadır.6 Söz konusu müdahale, 9’u Türk, 1’i Amerikan ve Türk vatandaşı 10 kişinin ölümü ve 60’tan fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Müdahale ve Ashdod’daki gözaltı sırasında yolcuların; insanlık onuruna aykırı şekilde kötü muamelede bulunulması, temel ihtiyaçların giderilmesine izin verilmemesi ve psikolojik baskı uygulanması suretiyle insanlık dışı muameleye maruz kaldıkları iddia edilmiştir.7

Söz konusu olay, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sunulmuştur. Savcı, 06.11.2014’te, Mahkeme’nin yargılama yetkisine giren savaş suçlarının işlendiğine inanmak için makul sebepler olsa da Roma Statüsü’nün 17/1(d) maddesi gereğince dava konusunun, Mahkeme’nin başkaca bir işlem yapmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığı ve bu nedenle soruşturmaya devam etmesi için makul bir sebep bulunmadığı sonucuna varmıştır.8 Ön Dava Dairesi soruşturmaya devam etmeme kararını Statü’nün 53/3(a) maddesi kapsamında gözden geçirmiş ve savcılığın kararını tekrar ele almasını istemiştir.9 Bunun üzerine Savcı, Ön Dava Dairesi’nin kararını, Statü’nün 82/1 maddesi kapsamında kabul edilebilirlikle ilgili bir karar olduğu gerekçesiyle istinafa götürmüş ancak istinaf dairesi ilgili kararın bu kapsamda değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle talebi reddetmiştir.10

Diğer yandan Türkiye’de de mülkilik ilkesine dayanılarak yargılama başlatılmıştır. Bu kapsamda İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde; İsrail genelkurmay başkanı, istihbarat teşkilatı şefi ile deniz ve hava kuvvetleri komutanları aleyhine dava açılmıştır.11 Kimliği belirlenemeyen İsrail askerleri hakkında ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.12 Bununla birlikte 28.06.2017 tarihinde Türkiye ve İsrail Devletleri arasında “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” akdedilmiş ve “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı” Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.13 Söz konusu Anlaşma’nın 4. maddesinde, “her halükârda bu anlaşma, İsrail’in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’de yapılmış veya yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır” ifadesi yer almaktadır. Anılan maddeye dayanarak İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi kamu davasının düşmesine14 , kimliği belirlenemeyen İsrail askerleri hakkında devam eden soruşturmada ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.15