Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tanınmış Marka ve Tanınmış Marka
 Ölçütlerinin Uygulanması

Well-Known Trademark and Application of Criteria for Well-Known 
Status

Arzu OĞUZ

Marka, tüketiciye sunduğu ayırt etme, kalite, güven işlevleriyle ekonomik bir değer ifade eder ve bu nedenle bir sınai hak türü olarak hukuk sistemlerinde düzenlenmiş, ihlallere karşı korunmuştur. Ancak bazı markalar, ayırt etme, kalite, güven işlevlerini, ekonomik açıdan değer ifade eden çabalarıyla daha da ileri taşımışlar bu da onlara “tanınmış marka” statüsünün verilerek, diğer markalara göre daha fazla korunmalarını sağlamıştır. Yeni Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK)’da 6. maddesinde “tanınmış marka”lara yer vererek onların diğer markalara göre daha yoğun korunmalarının koşullarını oluşturmuştur. Madde bu korumayı SMK md.6/4 ve 5 olmak üzere iki ayrı fıkrada düzenlemiştir. Belirtilmelidir ki, SMK md.6/4’de Paris Sözleşmesi kapsamında bir markanın aynı veya benzer olması ve ayrıca mal/hizmetlerin de aynı/benzer olması şartı aranırken, md.6/5’te Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaşan markalar için mal/hizmet sınıflarının aynı/benzer ya da benzer olmasına bakılmayacağı ifade edilmiş ve bu bağlamda SMK md.6/5’in koruma kapsamı, hükümde anılan hallerden birinin gerçekleşmesi durumunda daha geniş tutulmuştur. Bununla birlikte, md.6/5 hükmünden yararlanabilmek için Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaşmış markanın tescil edilmesi şartı aranırken, SMK md.6/4 hükmünden yararlanacak olan Paris Sözleşmesi kapsamındaki tanınmış markanın Türkiye’de tescil edilme şartı aranmamaktadır.

Tanınmış marka kavramı gerek ulusal, gerek uluslararası mevzuatta tanımlanmamıştır. Bu boşluk, öğreti ve içtihat tarafından doldurulmaktadır. Bir markanın “tanınmış” sayılması için yaygın bir tanıtım ve reklam ağına sahip olması, toplumun ilgili kesiminde refleksif çağrışım yapacak kadar iyi bilinmesi, kalite ve özgünlüğüyle ön plana çıkmış olması, belli bir ekonomik değer taşıması, markayı yaratan firmanın ekonomik gücü, markanın Dünya’nın başka yerlerinde de tescil edilmiş olması ve işletmenin markasını korumak için gösterdiği çabalar ölçüt olarak kullanılmaktadır. Elbette bu ölçütlerin her somut olayda mevcut olup olmadığı ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus olmakla birlikte, ölçütlerin her olaya yeknesak ve kararlar arasında adaleti tesis edecek biçimde uygulanması gerekmektedir. Ancak böylece, sonraki markanın tanınmış markanın ayırt etme gücüne zarar vermesi, itibarını zedelemesi ve onu sıradanlaştırmasının önüne geçilebilir, işletmenin markasını tanınmış hale getirmek için harcadığı maddi manevi çaba ve emeklerin boşa gitmemesi mümkün kılınabilir.

Marka, Tanınmış Marka, Paris Sözleşmesi, Tanınmışlık Ölçütleri, Markanın Ayırt Edici Karakteri, Markanın Sulandırılması.

Trademark, providing functions of distinctiveness, quality and reliance to consumers, indicates an economic value. That’s why it is regulated as a type of industrial property rights in legal systems and it is protected against infringements. Some trademarks, nevertheless, carry the functions of distinctiveness, quality and reliance one step further owing to their efforts that indicate economic value. These enabled them to be granted with the status of ‘well-known trademark’ and to be granted with protection to a greater extent. The New Law of Industrial Property Rights (SMK) ensures higher level protection for ‘well-known trademarks” providing it under its Art. 6. The Law sets forth the mentioned protection in two distinct provisions, namely in Art. 6(4) and 6(5). Whereas the allegedly identical/similar trademarks have to be related to identical/similar goods or services covered by well-known trademark within the context of Paris Convention under Art. 6(4) of SMK; no such requirement applies to well-known trademarks which reach a high degree of notoriety in Turkey under Art. 6(5) of SMK. The scope of protection under Art. 6(5), therefore, is broader, once one of the conditions set forth in the provision is met. However, to benefit from the protection provided by Art. 6(5), the trademark which reached a high degree of notoriety shall be registered, although no such condition is stipulated for the well-known trademarks within the context of Paris Convention under Art. 6(4) of SMK.

The concept of well-known trademark is defined neither in national nor in international regulations. This legal gap is filled by doctrine and case law. Widespread advertising network, recognition among the relevant public enough to cause a reflexive association, outstanding position by means of its quality and distinctiveness, economic value, financial power of the enterprise that created the trademark, registration in other parts of the world and the efforts put by the enterprise to protect its trademark are all taken into consideration as criteria to be qualified as well-known trademark. Although all these criteria are to be evaluated in each individual case, a uniform application to ensure justice between the decisions is necessary. Only if this is provided, subsequent trademarks can be prevented from harming distinctiveness, reputation of well-known trademark and making it ordinary. Only by means of this, moreover, material and nonmaterial efforts put by the enterprise to make its trademark well-known are prevented from going down the drain.

Trademark, Well-Known Trademark, Paris Convention, Criteria of Notoriety, Distinctiveness of Trademark, Trademark Dilution.

Giriş

1995 yılından bu yana Marka konusu 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede düzenlenmekteydi1 . Artık 10 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazetede yayınlanmak suretiyle, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu2 yürürlüğe girmiştir. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede markanın açıkça tanımına yer verilmemekle birlikte, Kararname’nin 5’inci maddesinde marka kavramı dolaylı olarak açıklanmaktaydı. Buna göre bir marka, çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerden oluşur. Bu işaretler, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarından oluşur ve işaretler, bir teşebbüsün mallarını ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mallarından ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlamalıdır.

Kanun’un 4’üncü maddesinde marka tanımına yer verilmiştir: “Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir”.

Buna göre marka olabilme koşullarına bir yenisi eklenmiş olmaktadır: 1. İşaret, 2. Ayırt etmeyi sağlama, 3. Koruma konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlama.

Marka, bir ürünün kökenini göstermesi yanında tüketiciye sağladığı kalite ve garanti işlevleriyle, ekonomide artı değer olarak değerlendirilmektedir.

Ancak bazı markalar köken gösterme işlevlerinin yanı sıra, kalite ve garanti işlevleri nedeniyle toplumda daha fazla ön plana çıkarlar. Toplumda belli bir tanınmışlık düzeyine erişen ve bundan ötürü kendisine “tanınmış marka” adı verilen bir marka, ticaret markası olabileceği gibi; hizmet markası, garanti markası ya da ortak marka da olabilir.

Bilindiği üzere bir marka, belirli mallar veya hizmetler için tescil edilmiş olsa bile farklı mallar veya hizmetler için de tescili mümkündür. Ancak tanınmış markalar bunun istisnasını oluşturmaktadır. Bu noktada, tanınmış marka ölçütlerini tespit etmek ve bu ölçütleri istikrarlı bir şekilde uyuşmazlık konularına uygulayabilmek önem taşımaktadır.

I. Tanınmış Marka Kavramı

Bir markanın üzerinde kullanıldığı ürün veya hizmet satın alınırken söz konusu marka toplum içerisinde “Tanınmış Marka” olarak değerlendiriliyor ise, tüketici o markalı ürüne veya hizmete yönelir, markanın temin ettiği kaliteden dolayı kendisini garanti altında hisseder. Ancak tanınmış marka kanunlarda tanımlanmamıştır. Zira tanınmış marka kavramını, her somut olayda farklı değerlendirilmek gerekebilir ve önceden belirlenmiş ölçütlerin somut olaya uyarlanması zorluk arz edebilir. Bu nedenle öğretide ve yargıda, tanınmış markalar için bazı ölçütler tespit edilmiştir. Ancak bunlar arasında bir birlik olduğu söylenemez.

Tanınmış marka kavramına, 27.06.1995 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameden önce 1965 tarihli 551 sayılı Markalar Kanununda3 rastlanmaktadır. Ancak, tanınmış markanın tanımı daha önce yürürlükte bulunan 551 sayılı Markalar Kanununda olduğu gibi 556 sayılı KHK’da da yapılmış değildir.

Hem 551 sayılı Kanunda hem de 556 sayılı KHK’da gerek tescil (KHK m.7/1 (ı), m.8/4) gerek koruma hükümlerinde (KHK m.42/1-b) tanınmış markalardan söz edilse de tanım ve ölçütler konusunda boşluklar söz konusudur.

Tanınmış marka kavramı, uluslararası sözleşmelerde ve yabancı hukuk düzenlerinin kanun metinlerinde de (kaynaklarda) da yer almaktadır. Fakat söz konusu kaynaklarda da tanınmış markanın tanımı ve ölçütleri konusunda boşluk söz konusudur. Bu boşluk, yabancı ülke hukuklarında olduğu gibi, Türk hukukunda da doktrin ve mahkeme içtihatlarıyla doldurulmaktadır. Pek çok ülkenin kanun metinlerinde olduğu gibi, gerek eski 556 sayılı KHK’nın ilgili maddelerinde gerek yeni SMK’nın 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında tanınmış marka kavramı ile ilgili olarak Paris Sözleşmesi’nin4 1’inci mükerrer 6’ncı maddesine atıf yapılmaktadır. Esasen yeni SMK “tanınmış markayı” 6’ncı maddesinde iki ayrı fıkrada nispi ret nedeni olarak düzenlemiştir5 .

Bilindiği üzere ülkesellik ilkesi uyarınca her devlet, fikri ve sınai mülkiyet haklarını kendi ülke sınırları içinde korur. Sınai hakların doğumu ve kazanılması her ülkenin kendi hukuk sistemine göre belirlenir. Ülkesellik ilkesinin istisnası ise uluslararası anlaşmalar ve bunların taraf ülkelerin iç hukukunda uygulanmasıyla ortaya çıkar. Bu bağlamda 1883 yılında 11 ülke tarafından imzalanan Paris Sözleşmesi’ne Türkiye 1925 yılında taraf olmuş ve karşılıklılık ilkesi gereğince Sözleşme’ye taraf diğer ülkelerin fikri mülkiyet haklarını koruyacağını taahhüt etmiştir6 .

Aşağıda daha ayrıntılı7 değinileceği gibi Paris Sözleşmesi’nin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi, Paris Sözleşmesi ile kurulan Paris Birliği ülkelerinin, tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir markanın kullanılmasını, gerek mevzuat izin verdiği takdirde resen gerek ilgilinin isteği üzerine, yasaklamayı ve tescilini reddetmeyi veya iptal etmeyi taahhüt etmesini hükme bağlamıştır.

Hükümle getirilen koruma sistemi, sadece tanınmış markanın aynısı için değil; esas unsuru açısından karışıklık yaratabilecek benzeri için de tescil ve kullanımını engellemeyi sağlamakla birlikte, sadece aynı veya benzer mal/hizmet sınıfları bakımından tescil engeli ve hükümsüzlük nedeni yaratmaktadır.

Daha önce KHK m.7/1-ı hükmüne göre mutlak ret nedeni olarak düzenlenen bu madde, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bunun üzerine SMK m.6/4, “Paris Sözleşmesinin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” hükmünü getirmiştir.

Belirtilmelidir ki, SMK m.6/4’de Paris Sözleşmesi kapsamında bir markanın aynı veya benzer olması ve ayrıca malların/hizmetlerin de aynı/benzer olması şartı aranırken, m.6/5’te Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaşan markalar için mal/hizmet sınıflarının aynı/benzer ya da benzer olmasına bakılmayacağı ifade edilmiş ve bu bağlamda SMK m.6/5’in koruma kapsamı, hükümde anılan hallerden birinin gerçekleşmesi durumunda daha geniş tutulmuştur. Bununla birlikte, m.6/5 hükmünden yararlanabilmek için Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaşmış markanın tescil edilmesi şartı aranırken, m.6/4 hükmünden yararlanacak olan Paris Sözleşmesi kapsamındaki tanınmış markanın Türkiye’de tescil edilme şartı aranmamaktadır.