Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Hukukta Çöller ve Sınırlar

Deserts and Boundaries in International Law

Anıl ÇAMYAMAÇ

Uluslararası hukukta sınırların önemi, ülkesel anlamda sınırlar doğrudan devletin egemenliğinin uzanımını belirledikleri için göz ardı edilmemelidir. Geleneksel olarak bakıldığında, doğal sınırlar ve sunî sınırlar biçiminde iki temel sınır kategorisi vardır. Bunlardan ilki devlet sınırlarının belirlenmesinde okyanuslar, nehirler, dağlar gibi doğal (coğrafî) oluşumların kullanımını belirtirken, ikincisi temel olarak enlem ve boylam gibi numarasal unsurların kullanımını anlatmaktadır. Her ne kadar doğal sınır unsuru olarak statüleri uzun süredir tartışmalı olsa da, çöller bahsedilen ilk kategoriye dâhildirler. Bununla birlikte, çöller, görüleceği üzere, özellikle de Afrika ve Asya’da devletler arasındaki birçok sınır antlaşmasında doğal bir sınır unsuru olarak kullanılmaktadırlar. Böylelikle, bu kısa çalışmada doğal sınır unsuru olarak çöllerin statüsü araştırılacaktır. Bu bağlamda, makalenin yapısı aşağıdaki gibidir:

-İlgili terimlerin tanımlanması;

-Bir sınır unsuru olarak çöllerin öneminin açıklanması;

-Uluslararası hukuk statülerinin açıklanması için antlaşmalarda doğal sınır unsuru olarak çöllerin güncel kullanımının analizi; ve nihayetinde

-Ulaşılan sonuçların sıralanması.

Sınırlar, Doğal Sınırlar, Sınırlandırma, Çöller, Atacama Çölü.

The importance of boundaries in international law shouldn’t be overlooked as they directly designate the extent of sovereignty of the state in territorial wise. Traditionally speaking, there are two main categories of boundaries i.e. natural boundaries and artificial boundaries. While the former indicates the usage of natural (geographical) formations such as oceans, rivers, mountains etc. in determining the boundaries of states, the latter defines the usage of mainly numeric elements such as parallels and meridiens. Although their status of forming a natural boundary has long been a contraversial issue, deserts fall into the former category of boundary types mentioned,. Nevertheless, it has been used, as it would appear, in several boundary treaties between states as a natural boundary element, particularly in Africa and Asia. Thus, in this short essay the status of deserts as natural boundary elements will be investigated. In this respect, the structure of the article will be as follows:

-Defining the related terms;

-Explaining the importance of deserts as a boundary element;

-Analysing the actual usage of deserts as natural boundary elements in treaties in order to reveal their legal status in this sense; and finally

-Listing the conclusions reached.

Boundaries, Natural Boundaries, Delimitation, Deserts, Atacama Desert.

Giriş

İstisnaî durumlar hariç, devletler ülkeleri üzerinde mutlak ve münhasır egemenliklerini kullanırlar ve bunun içindir ki devlet ülkesinin sınırlarının belirlenmesi hayatî önem taşımaktadır. Devletler kendi aralarında sınırlarını belirlerken, çeşitli unsurlardan yararlanırlar. Her ne kadar doğal ve yapay sınırlar ayrımı eleştirilse ve doğru bir ayrım olmadığı ifade edilse de1 , genelde bu klâsik ayrım konuya yer veren hemen hemen tüm eserlerde yer almaktadır. Bu çerçevede, en basit ifadesiyle, sınırın çizilmesinde dağlar, çöller, göller, buzullar ve nehirler gibi doğal (coğrafî) unsurların kullanılması durumunda o sınırlar doğal sınır olarak mütalâa edilirken2 , enlem ve boylam gibi doğal olmayan unsurlara dayanılarak belirlenen sınırlar ise sunî sınırlar olarak adlandırılmaktadır.3 Sınırlandırmada kullanılan doğal unsurlar içerisinde belirtildiği üzere çöllere de yer verilmektedir.4

Böylelikle, doğal sınır unsurlarından biri olarak mütalâa edilebilen çöllerin, her ne kadar diğer doğal unsurlar kadar ön plâna çıkmadığı ve bu itibarla genelde doktrin tarafından fazlaca değerlendirilmediği gözlemlense de, gerek Asya, gerek Afrika kıtalarında devletler arasında sıklıkla sınır ödevi gördükleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu iki kıta haricinde önemli sınır sorunlarından biri olarak ortaya çıkan Güney Amerika’daki Atacama Çölünün durumu da çöllerin sınırlandırması örneği çerçevesinde ele alınması gereken bir diğer durumu teşkil etmektedir.

Bu minvalde, bu kısa çalışmada çöllerin sınır olarak kullanılma durumunun incelenmesi hedeflenmiştir. Bunun için makalenin plânlanan yapısı şu şekilde ortaya konulabilir: konuya ilişkin tanımların irdelenerek açıklanması, çöllerin sınır olma özelliğinin değerlendirilmesi, çöllerin sınır olarak belirlendiği gerçek örnekler eşliğinde sınır olma durumlarının ele alınması.

I. Sınır ve Çöl Kavramları

Bu bölümde, makalenin temelini teşkil eden iki ana kavramın, “sınır” ve “çöl” kavramlarının kısaca ele alınarak incelenmesine çalışılacaktır.

Bu çerçevede, ilk olarak, sınır kavramına dair açıklamalar yapılmalıdır.5Bothe, uluslararası hukuk çerçevesinde, sınırı şu şekilde tarif etmektedir: “Uluslararası hukukta sınır terimi, devletlerin veya uluslararası statüyü haiz diğer birimlerin yetkilerinin ülkesel alanının sınırlarını belirleyen hat anlamına gelir”.6Caflisch ise, uluslararası sınırların, kısaca devletlerin üzerinde tam ülkesel egemenlik kullandıkları kara ülkelerini ayıran hat olarak tanımlanabileceğini belirtmektedir.7 Bu konudaki en önemli eserlerden birini vermiş olan Boggs ise, uluslararası sınırların ulusların kendi mülkleri arasında dikenli tel gibi keskin şekilde tanımlanmış hatlar olduğunu ifade ederken, gerçekte doğada bu denli keskin hatların olmadığına bunun yerine geçiş bölgelerinin olduğuna dikkat çekmektedir.8 Tam da bu noktada, doğal sınırlar olarak da adlandırılan ve gerçekte birer geçiş bölgesi teşkil eden dağ, nehir gibi coğrafî unsurlar akla gelmektedir. Bu coğrafî unsurlardan biri de, kuşkusuz, çöllerdir.

Çöllere ilişkin tanımlamaya geçmeden evvel Türk doktrinde de sınırlara dair açıklamalara yer verilmesi faydalı olacaktır. Bu itibarla, Türk uluslararası hukuk doktrinde, sınır tanımı, Toluner tarafından, şu şekilde reçetelendirilmiştir: “Devletin ülkesini, diğer devletlerin ülkesinden, sahipsiz ülkeden veya açık deniz ile uzaydan ayıran farazî çizgiye, daha doğru bir deyişle iki boyutlu alana, sınır denir”.9 Türkçe’de “sınır” kelimesiyle birlikte kullanılan “hudut” veya “uç” gibi terimlerin arasında genelde bir fark bulunmadığı, bunların aynı anlama geldiği ifade edilmektedir.10 Oysa, İngilizce’de, her ne kadar genelde birbirinin yerine kullanıldığı belirtilse de, “frontier” ve “boundary” kavramları11 arasında gerçekte bir fark olduğuna dikkat çekilerek, ilkinin bir sınır bölgesini veya kuşağını ortaya koyduğu, buna karşılık ikincisinin ise bir hatta işaret ettiği vurgulanmaktadır.12

Sınır tanımına dair bu kısa bilgilendirmeden sonra çöl kavramının kısaca irdelenmesi faydalı olacaktır. Çöller, Kusky tarafından yıllık yağmur oranının 250 mm’den az olduğu dünyadaki en kuru alanlar olarak tanımlanmaktadır. Yazar açıklamalarının devamında günümüzde dünyanın %30’luk bir bölümünü kaplayan ve düşen yağmur oranının en az 100 katı buharlaşmanın yaşandığı bu alanlarda başta kumul tepeleri olmak üzere belirgin birtakım coğrafî unsurlara rastlandığı ve genelde bu alanların yerküredeki en sıcak yerleri teşkil ettiğini vurgulamaktadır.13 Öte yandan, Kusky, kuraklık pençesindeki bir alanla çöl alanının birbirine karıştırılmaması gerektiğinin altını çizerek, ilkinin tipik özellik olarak normalde çok daha fazla yağmur almasına karşılık uzun bir süre yağmurdan mahrum kalan bir bölge olduğunu ifade etmiştir.14 Bu bağlamda, prima facie, çöl kavramı denilince akıllarda karmaşaya yol açmayacak bir belirginliğin olduğu düşünülebilirse de, bunun her zaman bu şekilde olmadığı ilâve edilmelidir. Gerçekten de, bazen nerenin çöl olarak kabûl edilebileceği tartışmalı olabilmektedir. Meselâ, 1968 tarihli Rann of Kutch Hakemliğinin15 temelini teşkil eden Rann Pakistan tarafından deniz vasfında bir alan olarak nitelenmişken, Hindistan tarafından ise kara parçası olduğu kabûl edilmiştir.16 Bu dâvaya ilişkin değerlendirmede bulunan Chao, hakemliğin taraflarınca ilgili alanının bu itibarla bazen çöl, bazen de suyla dolu bir alan olarak değerlendirilmesine özellikle dikkat çekmiştir.17

II. Sınır Olarak Çölün Belirlenme Nedenleri

Çok uzun bir süre çöller, yarattıkları davetkâr olmayan ortam neticesinde kendilerini aşmak isteyenler için önemli bir engel teşkil etmiş; birçok yerin istilâsı veya ele geçirilmesi çöller sebebiyle imkânsız olmuştur.18 Diğer bir deyişle, çöller birçok toplumun korunmasında önemli rol oynamıştır. Bu yüzden de, önemli doğal bir sınır unsuru olarak mütalâa edilmişlerdir. Fakat, bu durum teknolojinin ilerlemesiyle yavaş yavaş değişmiş ve çöllerin koruma özelliği ve belirgin bir sınır teşkil etme özelliği de böylece ortadan kalkmıştır. Nitekim, doğal sınırlar bağlamında denizlerden sonra geldiğini belirttiği çöller için Lord Curzon modern zamanlara kadar ciddî engel teşkil ettiklerinin altını çizdikten sonra, bu durumun buharın, yâni trenin gelmesiyle değiştiğini ifade etmiştir.19

Buna karşılık, Fawcett ise, her ne kadar İngiliz-Mısır Sudan’ının İngilizlerce ve Orta Asya’nın Ruslar tarafından fethedilmesi örneklerinde yaşandığı üzere, özellikle de demiryolu inşasıyla birlikte lojistiğin sağlanmasının yardımıyla çöllerden orduların hareket edebilmesinin artık günümüzde mümkün olmasının sonucunda çöllerin askerî sınır olarak koruma gücünü kaybettiğine işaret etmiş olsa da, su başta olmak üzere kaynakların kolaylıkla sağlanamaması özelliğinden ötürü üzerinde ilerleyecek orduların kesinlikle belirgin ve kıyasen dar güzergâhlardan hareket zorunluluğu, karşılarındaki düşmana üstünlük vereceği için, çöllerin hâlen askerî engel olarak önemlerini koruduklarını ifade etmiştir.20

Günümüzde teknolojinin sağladığı olanaklar şüphesiz demiryollarıyla da sınırlı değildir. Uçak başta olmak üzere, kara taşıtlarında yaşanan gelişmeler, GPS gibi imkânlar artık çöllerde yaşanan zorlukların üstesinden gelmeyi kolaylaştırmaktadır.21 Ama hemen belirtilmelidir ki, belki geçtiğimiz yüzyılda yaşandığı gibi zorluklar söz konusu olmasa da, çöllerin tatsız ortamının her zaman bir engel teşkil ettiği ve edeceği de aşikârdır. Bu sebeple, çöllerin yine de bir sınır bölgesi teşkil edebileceğinin düşünülmesi günümüzün sağladığı imkânlara rağmen abartı olmasa gerektir.

Öte yandan, uzun süre ihmal edilen çöl alanlarında zengin doğal kaynakların ortaya çıkarılmasıyla birlikte, bu alanlara sahip olma yarışının başladığını görmekte mümkündür. Meselâ, Aracama çölünde nitrat ve boraks madenlerinin ortaya çıkması ile birlikte Şii’nin iştahının kabarması veya Sahra Çölünde zengin uranyum yataklarının keşfedilmesi bu itibarla misal olarak gösterilebilecektir.22