Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Muhakemesi Kanununda Temyiz Yasayoluna İlişkin Değişikliklere Bakış

Serap KESKİN KİZİROĞLU

I. Giriş

5235 sayılı ve 26.09.2004 tarihli Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’a göre istinaf mahkemeleri olarak Bölge Adliye Mahkemeleri Türk Hukuk sistemine sokulmuştur.

Söz konusu 5235 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesine göre, istinaf mahkemeleri olarak görev yapacak Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih Resmî Gazete’de ilan edilecektir. 5235 sayılı Kanunun 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan ve yargı çevreleri belirlenen Bölge Adliye Mahkemeleri’nin, 07.11.2015 tarihli Resmî Gazete’de, Adalet Bakanlığınca tüm yurtta 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlayacaklarına dair karar ilan edilmiştir. Böylece 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun temyize ilişkin hükümleri de istinaf maddeleriyle birlikte yürürlüğe girmiş; bu zamana kadar yürürlüğünü sürdüren 1412 sayılı önceki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun iki dereceli ceza muhakemesinin temyize ilişkin hükümleri de yürürlüğünü sona erdirmiştir.

Bu bağlamda, 5320 sayılı ve 23.3.2005 tarihli Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, bu kararlar kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’un temyiz yasa yoluna ilişkin hükümlerinin uygulanmaya devam olunacağına ilişkin düzenleme de 01.07.2016 tarih ve 6723 sayılı Yasa ile değiştirilerek, olması gerektiği gibi, istinaf mahkemelerinin göreve başlayacağı 20.07.2016 tarihinden önce temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında değil, bu tarihten önce verilmiş kararlar hakkında, bu kararlar kesinleşinceye kadar 1412 sayılı yürürlükten kalkmış önceki CMUK’un iki dereceli ceza muhakemesinde temyize ilişkin hükümler uygulanmayı sürdürecektir.

II. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Temyiz Yasa Yoluna Genel Bakış

İstinaf mahkemeleri olarak kurulan Bölge Adliye Mahkemeleri göreve başladıktan sonra ilk derece esas mahkemelerinden verilen hükümlere karşı kural olarak temyiz yasa yoluna değil, istinaf yasa yoluna gidilecektir. Yasa yoluna başvurma hakkı olan kişilerin, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümleri bundan böyle temyiz etmeleri değil istinaf etmeleri gerekecektir. Bunun şimdilik tek istisnası 23.04.2016 tarih ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nun 18/4. maddesi hükmüne göre Uluslararası Ceza Hukukunda suçluların geri verilmesi konusunda verilecek karardır. Bu karara karşı yalnızca temyiz yasa yolu tanınmıştır (CMK md.285).

Teşbihte hata olmaz cümlesinden yola çıkarak bu noktada 1412 sayılı CMUK’da temyiz yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu kez 5271 sayılı CMK’da istinaf yasa yolu için geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Ancak buradaki çok önemli ayırım, temyiz yargılamasından farklı olarak istinaf mahkemesindeki (Bölge Adliye Mahkemesindeki) yargılamanın kısmen de olsa yeniden bir olay yargılaması oluşturması ile istinaftan sonra temyiz yasa yolunda artık temyiz nedeni göstermek zorunluluğudur. Adli yargı mahkemeler teşkilatımızdaki ikinci dereceyi oluşturacak olan istinaf mahkemeleri (Bölge Adliye Mahkemeleri) bu özelliğiyle ilk derecede yer alan esas mahkemeleri gibi olay mahkemeleri niteliğine de sahiptirler.

Bölge Adliye Mahkemesi’nin bozma kararı üzerine dosya ilk derece mahkemesine yeniden hüküm kurulmak üzere gönderileceğinden ve bu karara karşı da direnme kararı verilemeyeceğinden, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin bozma kararı dışındaki hükümleri üçüncü derece olarak temyiz yargılamasına konu edilebilecektir (CMK md.286/(1)). Temyiz Mahkemesi, Yargıtay’dır.

Ancak temyiz yasa yolunda da istinaf yasa yolunda kabul edildiği gibi, Bölge Adliye Mahkemelerince verildiğinde kesin olduğu kabul edilen, diğer deyişle temyize kapalı hükümler vardır. Bunlar 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesinin (2). fıkrasında tek tek sayılmıştır:

İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi (BAM) kararları,

İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan BAM kararları,

(Ek bent: 20.7.2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunla eklenmiştir): Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,

İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezasını gerektiren suçlar (ÖNCEKİ SULH CEZALIK SUÇLAR) ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü BAM kararları,

Adli para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü Bölge Adliye Mahkemesi kararları,

İlk derece mahkemelerinin yalnızca eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair BAM kararları,

On yıl veya daha az hapis cezasını veya adli para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddi kararları,

Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak BAM tarafından verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddi kararları,

Yukarıdaki sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren BAM kararları temyiz edilemezler.

İstinaf davası kabul edilip, yapılan istinaf yargılaması sonucunda verilen ve temyiz yolu da açık bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına karşı da, davasız yargılama olmaz ilkesi gereğince yasa yoluna başvurma hakkı bulunan kişi ya da kişilerin temyiz başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Temyiz davası da süre koşuluna bağlı olup, bu süre Kanunun ilk şeklinde hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün iken, 20.07.2017 tarih ve 7035 sayılı değişiklik yasasının 21. maddesine göre onbeş gün olarak değiştirilmiştir (CMK 291/(1)).

Temyiz nedeni 1412 sayılı CMUK’da olduğu gibi hükmün hukuka aykırılığıdır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır (CMK md.288).

1412 sayılı CMUK’dan farklı olarak 5271 sayılı CMK sisteminde temyiz yargılamasında nokta denetimi yapılacaktır. Bunun için de temyiz nedeninin gösterilmesi, önceki yasa’nın aksine ihtiyari olmayıp, zorunludur (CMK md.294/(1)). Dolayısıyla temyiz denetiminin yapılabilmesi için artık “hükmü temyiz ediyorum” demek, yeterli olmayacaktır. Çünkü temyiz incelemesi temyiz nedenine göre yapılacak ve bu nedenle de temyiz nedenini göstermeyen gerekçesiz başvurular kabul edilmeyecektir. Yine bu nedenle 5271 sayılı CMK’nın 294. maddesinde, temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır, ifadesi yer almıştır. Temyiz sebebi, istinaftan farklı olarak ancak hükmün hukuksal yönüne ilişkin olabilir (CMK 294/(2)).

Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitiminden veya CMK’nın 293/(2). maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir (CMK md.295/(1)).

Temyiz istemi yasal sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan BAM veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder (CMK md.296/(1)). Bu karara karşı temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtay’dan bu hususta bir karar verilmesini isteyebilir... Ancak bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez (CMK 296/(2)).

Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyize kapalı olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermediğini saptarsa temyiz istemini reddeder (CMK m.298).

Yargıtay, temyiz incelemesinde yalnızca temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar (CMK md.301).

Temyiz nedeni hukuka aykırılık olunca, söz konusu hukuka aykırılık, pozitif hukuka aykırılığın yanında yazılı olmayan hukuka da aykırılıktır. Yazılı hukuk kapsamına uluslararası sözleşmeler, anayasal normlar, yasalar, tüzükler ve yönetmeliklerdeki kurallar girmektedir. Bu bağlamda muhakeme hukukunda, maddi hukuk normlarına aykırılık ve muhakeme hukuku normlarına aykırılık iki ayrı temyiz nedenini oluşturur.

1412 sayılı önceki CMUK sisteminde temyiz nedenini göstermek ihtiyaridir. Buna paralel olarak Yargıtay da temyiz incelemesinde, temyiz dilekçe ve layihasında ileri sürülen ve gösterilen hususların dışında hükme tesiri olacak derecede başka hukuka aykırılık bulunduğunu saptadığında hükmü bu nedenle de bozma yetkisine sahiptir. Oysaki 5271 sayılı CMK, temyiz nedeniyle bağlılık kuralını getirmektedir. Bu nedenle, hükmü temyiz eden temyiz nedenini göstermek zorundadır. Diğer deyişle, hükmü temyiz eden, hükmü maddi hukuka aykırılıktan dolayı mı yoksa muhakeme hukukuna aykırılıktan dolayı mı temyiz ettiğini açıklamak zorundadır.

Eğer hüküm, söz gelimi yalnızca maddi hukuka aykırılık nedeniyle temyiz ediliyorsa, Yargıtay, CMK’nın 289. maddesinde yer alan hukuka kesin aykırılık halleri dışında (CMK md.302/(5)) hükmü, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle bozamayacaktır.

Eğer hüküm muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle temyiz ediliyorsa, hükmü temyiz eden bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları da göstermek zorundadır (CMK 301); Yargıtay incelemesi de yalnızca gösterilen bu olgular üzerinden olabilecektir.

Maddi hukuka aykırılıkta ise hükmü temyiz edenin maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmü temyiz ettiğini belirtmesi yeterli olacaktır. Yargıtay, bu doğrultuda maddi hukuk normlarını tümüyle göz önünde tutup değerlendirmesini yapabilecektir. Temyiz nedeninde maddi hukuk normunun birebir gösterilmesi zorunluluğu yoktur; aranamaz.

Yargıtay denetimi sonucunda verilebilecek kararlar da üç türlüdür. Bunlar, temyiz isteminin esastan reddi (Onama) kararı, bölge adliye mahkemesinin hükmünü bozma kararı ve bölge adliye mahkemesinin hükmünü düzeltme kararıdır.

Yargıtay’da yapılan temyiz yargılaması sonucunda bölge adliye mahkemesinin hükmü hukuka uygun bulunursa temyiz isteminin esastan reddine karar verilir (CMK 302/(1)).

Maddi hukuka aykırılık her durumda hüküm üzerinde etki doğurur. Muhakeme hukukuna aykırılıkta ise temyiz incelemesinde hüküm, temyiz başvurusunda gösterilen hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulur ve bozma sebepleri ilamda ayrı ayrı gösterilir (CMK md.302/(2)).

Bunun dışında, temyiz dilekçesinde veya ek dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık halleri de ilamda gösterilir (CMK md.302/(3)); ancak bunlar nedeniyle hüküm bozulamaz. Kanaatimizce bu düzenlemeyle yalnızca, Yargıtay’ın içtihatlarda birliği sağlamak bakımından yol gösterici olması hedeflenmiştir. Diğer deyişle bu düzenlemelerle temyiz denetiminin amacı, yalnızca içtihatlarda birliği sağlamak olarak görülmektedir. Oysaki kanaatimizce her yasa yolunda somut olay adaletini sağlamak da bir amaç olmalı ve düzenlemeler buna göre yapılmalıdır. Bu düzenlemelere göre Yargıtay, temyiz dilekçesinde gösterilmemiş; fakat kendisinin temyiz incelemesinde saptadığı hükmün hukuka aykırılık hallerini gösterecek; ancak buna dayanarak hükmü bozamayacaktır. Bu durumda hukuk ve adalet ne için vardır, sorusunun yanıtını hükümlüye vermek olanaksızdır.

Temyiz yargılamasında hüküm maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulmuşsa, 1412 sayılı önceki CMUK’da olduğu gibi, 5271 sayılı CMK’ya göre de Yargıtay, CMK’da tek tek gösterilen durumlarda (Bkz. CMK md.303) davanın esasına hükmedebileceği gibi, hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilecektir.

Temyiz yargılaması istinaf yargılamasının aksine kural olarak duruşmasızdır. Ancak on yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Yargıtay, incelemesini sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar (CMK 299).

Yargıtay’ın, CMK’nın 302/(1). maddesine göre verdiği temyiz isteminin hükmün hukuka uygunluğu nedeniyle esastan reddi (onama) kararı ile CMK’nın 303. maddesine göre verdiği düzeltme kararları sonucunda dosya, hükmü veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilir. Bölge adliye mahkemesinin de dosyayı, Yargıtay’dan geldiği tarihten itibaren yedi gün içinde, gereğinin yapılması için ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’na verir, diye mi, 20.7.2017 tarih ve 7035 sayılı değişiklik yasasının 22. maddesi ile bölge adliye mahkemesi de dosyayı, Yargıtay’dan geldiği tarihten itibaren yedi gün içinde, gereğinin yapılması için ilgili ilk derece mahkemesine gönderir, şeklinde değiştirilmiştir (CMK 304/(1)).

Yargıtay’ın bozma kararı üzerine ise dosya, yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir (CMK md.304/(2)).

İlk derece mahkemesi tarafından doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlerle ilgili olarak verilen karara ilişkin dosya, hükmü veren ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir (CMK md.304/4).

Yargıtay’dan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme yetkisi vardır. Direnme kararları kararına direnilen daireye gönderilir. Daire olabildiğince en kısa süre içinde direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Ancak direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara eskiden olduğu gibi direnilemez (CMK md.307/3).

1412 sayılı önceki CMUK’da olduğu gibi, hüküm yalnız sanık lehine temyiz edilmişse, bozma sonucu yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş cezadan daha ağır olamaz; aleyhe değiştirme yasağı (reformatio in peius) geçerliliğini sürdürmektedir (CMK md.307/4).

Önceden olduğu gibi temyizin genişleme etkisi de varlığını sürdürmektedir: hüküm sanık lehine bozulmuşsa ve bunun hükmü temyiz etmemiş sanıklara da uygulanması olanağı varsa onlar da bundan yararlanırlar (CMK md.306).

Sonuç olarak, Türk Ceza Muhakemesinde istinaf kanunyolunun getirilmiş olmasının, temyiz mahkemesinin, önceden olduğu gibi, somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacağı; temyiz kanunyolunda somut dava üzerinden içtihatlarda birliği sağlayacak olan temyiz mahkemesinin, istinaf derecesine hep sahip bulunmuş tıpkı Almanya uygulamasında olduğu gibi, somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili olgu saptamalarındaki hukuka aykırılıklar üzerinden de bozma kararları vermeye devam edeceği kanaatindeyim.