Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü Konusunda Verdiği Kararlar ve Türkiye’de Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü ile Sınırlarına İlişkin Birkaç Not

Ömer Korkmaz

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne düşünceyi açıklama özgürlüğüne ilişkin en çok başvurunun Türkiye aleyhine yapılmış olması; düşünce özgürlüğü sorununun Türkiye açısından önemini koruduğunu ortaya koyar. 1982 Anayasası’nda 25. ve 26. maddeler olmak üzere iki ayrı madde olarak düzenlense de, düşünce özgürlüğü bakımından önemli olan nokta, bu özgürlüğü, “düşüncenin serbestçe oluşumu” aşaması da dahil olmak üzere kanaat özgürlüğünden, düşünceyi açıklama özgürlüğüne uzanan geniş bir süreç şeklinde algılamak ve güvence altına almak gerektiğidir. 1982 Anayasası’nın düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlanmasına ilişkin ölçütleri, İHAS m.10, f.II hükmünün öngördüğü ölçütlerin ötesine geçmekte ve “maksimum standart”ı aşmaktadır. Türk mahkemelerinin düşünceyi açıklama özgürlüğü karşısındaki tutumu da, uzun süre yapıcı değil, yasaklayıcı yönde olmuştur. Avrupa Birliği’ne üyelik süreciyle yaşanan özgürlükçü havanın yasakoyucuya ve uygulamaya hakim olması; anayasal ve yasal düzenlemelerdeki eksikliklerin İHAS doğrultusunda, çağdaş demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi ortadan kaldırılması; düşünceyi açıklama özgürlüğünün demokratik toplum için taşıdığı önemin yasakoyucu ve yargı tarafından sürekli olarak gözönünde tutulması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Düşünce Özgürlüğü, Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. Maddesi, 1982 Anayasası’nın 25. Maddesi, 1982 Anayasası’nın 26. Maddesi.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM)’nin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’nin düşünceyi açıklama özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesine ilişkin inceleme yaptığı 34 ülkeye ilişkin toplam 362 kararın 174’ü (%48,06) Türkiye’ye ilişkindir. Özellikle, Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını tanıdığı 1987 yılından bu yana geçen 20 yıllık kısa süre de gözönüne alındığında, konuya ilişkin en çok başvurunun Türkiye aleyhine yapılmış olması; düşünce özgürlüğü sorununun Türkiye açısından önemini koruduğunu ortaya koyar. Gerçekten İHAM tarafından 10. maddeye ilişkin ihlâlin tespit edilmiş olduğu 214 kararın davalı devletlere göre sıralamasında, Türkiye, 115 karar ile (%53,73)1 en üst sırada yer almaktadır. Türkiye’yi ihlâle ilişkin kararlarda yirmi karar ile Avusturya2; on karar ile Fransa3; dokuz karar ile Birleşik Krallık (İngiltere)4; yedi karar ile İsviçre5; beş karar ile Finlandiya6; dörder karar ile Polonya7, Slovakya8; üçer karar ile Almanya9, Norveç10, Romanya11, Portekiz12, Moldovya13, Ukrayna14; ikişer karar ile İspanya15, Hollanda16, Belçika17, Yunanistan18, Lüksemburg19, Bulgaristan20; Rusya21 izlemektedir. İzlanda22, İrlanda23, Danimarka24, Liechtenstein25, Letonya26, Kıbrıs Rum Kesimi27, İsveç28 ve Çek Cumhuriyeti’ne29 ait ise, birer ihlâl kararı bulunmaktadır. Türkiye’ye ilişkin yalnızca yirmibir kararda 10. maddeye göre incelemenin gerekli olmadığına30, onbir kararda ihlâl olmadığına31, dört kararda kabuledilemezliğe32, bir kararda iç hukukta ileri sürülmediğinden başvurunun reddine33 ve yine bir kararda başvurunun düşürülmesine34 karar verilmiştir. Ayrıca İHAM’ın 10. maddeye ilişkin vermiş olduğu toplam yirmiyedi dostane çözüm kararının çoğunluğunun da yirmibir kararla35 yine Türkiye’ye ait olması (%77,77) dikkat çekicidir. İHAM’ın 01.11.2006 tarihine kadar vermiş olduğu 10. maddeye ilişkin kararlarının tümünü, özetleriyle birlikte ekteki tablodan izlemek mümkündür(***).

İHAS’a benzer şekilde, 1982 Anayasası’nda düşünce özgürlüğü, “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti” ve “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” olarak iki ayrı madde (m. 25 ve 26) halinde düzenlenmiştir. Böyle iki ayrı madde halinde yapılan düzenlemenin, düşünce açıklamalarını daha kolay sınırlandırabilmek amacıyla Anayasaya sokulmuş antidemokratik ve yapay bir formülasyon şekli olduğu ileri sürülmektedir36. Burada, Anayasayı hazırlayan komisyonun gerekçesi, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüklerinin birbirleriyle bağlantılı olmakla birlikte, nitelik ve sonuçları bakımından farklılık arz eden özgürlükler olmalarıdır37. Ancak düşünce özgürlüğü, farklı niteliklere sahip iki ayrı süreç şeklinde ele alındığında, unsurları arasında bütünlük sağlanamayacak ve birbirleriyle bağlantısı olmayan parçalara ayrılması mümkün olabilecektir. Ayrı maddelerde ele alınsa bile, düşünce özgürlüğü bakımından önemli olan nokta, bu özgürlüğü, “düşüncenin serbestçe oluşumu” aşaması da dahil olmak üzere kanaat özgürlüğünden, düşünceyi açıklama özgürlüğüne uzanan geniş bir süreç şeklinde algılamak ve güvence altına almak gerektiğidir38.

1982 Anayasası’nın 26. maddesi, herkese, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına ya da toplu olarak açıklama ve yayma hakkını tanır (m. 26/I) ve düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü, radyo, televizyon, sinema gibi kitle iletişim araçlarını da kapsayacak şekilde tanımlarken; “enformasyon hakkı”nı da koruyan geniş bir içerikle düzenlemiştir. Daha sonra da, düşünceyi açıklama özgürlüğü , amaçlar ve araçlar bakımından maddenin II. ve III. fıkralarında çok yönlü özel sınırlamalara tâbi tutulmuştur.